Çin – Arif Derneği
logotype
Bağış Yap

Kategori: Çin

3
BlogÇin

Çin Çayı Nasıl Demlenir

 

 

Çin Çayı Nasıl Demlenir?

Çin çayı, binlerce yıldır Çin’de yetiştirilen ve tüketilen bir içecektir. Yaygın olarak yeşil çay, siyah çay, oolong çay, beyaz çay ve puerh çay gibi çeşitli türlerde bulunur. Genel olarak, çay yaprakları çeşitli şekillerde işlenir ve farklı tat, koku ve renk profilleriyle sonuçlanır.

Demleme Yöntemi: Çay yapraklarını demlemek için genellikle bir çay potu veya demlik kullanılır. Çay yapraklarını demlik içine koyun ve uygun sıcaklıktaki suyu üzerine dökün. Belirtilen demleme süresinden sonra çayı süzerek servis yapabilirsiniz.

Demleme Süresi: Demleme süresi çayın türüne göre değişir. Genellikle, yeşil çaylar için 2-3 dakika, siyah çaylar için 3-5 dakika, oolong çaylar için 2-4 dakika ve beyaz çaylar için 4-5 dakika uygun demleme süreleridir. Bu süreler çayın acılaşmasını önlemek ve en iyi tadı elde etmek için önerilir.

Çin Çayının Faydaları:

  1. Antioksidanlar: Çin çayı, özellikle yeşil çay, antioksidanlar açısından zengindir. Bu antioksidanlar vücudu serbest radikallere karşı korur ve genel sağlığı destekler.
  2. Metabolizmayı Hızlandırma: Yeşil çayın içerdiği kateşinler, metabolizmayı hızlandırabilir ve kilo vermeye yardımcı olabilir.
  3. Zihinsel Tazelik: Çin çayındaki kafein, zihinsel tazelik ve konsantrasyonu artırabilir.
  4. Kardiyovasküler Sağlık: Düzenli Çin çayı tüketimi, kardiyovasküler sağlık üzerinde olumlu etkiler gösterebilir, özellikle kan basıncı ve kolesterol düzeylerini dengeleyebilir.
  5. Stres Azaltma: Çin çayı içmek, rahatlatıcı ve sakinleştirici bir etkiye sahip olabilir, stresi azaltabilir ve ruh halini iyileştirebilir.

Çin çayının faydalarını tam olarak elde etmek için düzenli olarak tüketmek önemlidir. Ancak, herhangi bir sağlık durumu veya özel bir tıbbi durumunuz varsa, çay tüketmeden önce doktorunuza danışmanız önemlidir.

Ipekyolu-OneCikan
ÇinKültürelTarihi

İpek Yolunda Tarih Yolculuğu

“Kainatta iki yol vardır.

Gökyüzünde Samanyolu, Yeryüzünde İpek Yolu.”

Özbek Atasözü

İPEK YOLU – İLİM VE MEDENİYET YOLU

Son zamanlarda İpek Yolu sık gündeme gelen konulardan biridir. Dünya ekonomisinin küreselleşme süreci içerisinde devletler dünya pazarına o kadar bağlıdırlar ki küresel olmayan ekonomi fikri düşünülemez hale gelmiştir. Ekonomiyi canlı tutan, devletler arasındaki ticari ilişkiler ve ılımlı yakın münasebetlerdir. Bu münasebetleri tarihte İpek Yolu diye bilinen o meşhur yol (sistem) oluşturmuştur. İpek Yolunun önemi de bu sistemi kurmuş olmasından gelir. Bununla beraber İpek Yolu sadece ticari ilişkilerin gerçekleştiği bir yol değildir. Aynı zaman ilim, medeniyet ve terakkiyat yoludur. İpek Yolu sadece tarihi ticaret yolu olarak değil, aynı zamanda medeni kültürel yönü ile de değerlendirilmelidir. Bu yönü İpek Yolunun işlek hale gelmesinde ticaretin önemini inkâr etmez.

Kervanlar yüzyıllar boyunca İpek Yolu üzerinde sadece ipek değil, ilim ve medeniyeti de taşımışlardır. Bu yol Asya kıtasının ilmi ve kültürel yönden kalkınmasına etken olmuştur.

İPEK YOLU’NDA TARİH

İlk olarak Çin’de üretilmeye başlayan İpek, zamanla dünyanın diğer ülkelerine ihrac edilmeye başlandı. İpek ticaretinin karlı bir ticaret olması, Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan ticaret yoluna, bu yollarda taşınan en kıymetli ticaret malının adının verilmesine, İpek Yolu adı ile tanımlanmasına sebep olmuştur.

Bu Yol – kardeşlik, hoşgörü, ilim, medeniyet, kültür ve maneviyatin yolu olmuştur. **İpek Yolu ’**nun tarihi 3 bin yıl öncesine dayanmakta; Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan bu yol bir çok milletlerin, medeniyetlerin, örf ve adetlerin bir biri ile yakından tanıştığı, kucaklaştığı güzergah olmuştur.

ÇİN SEDDİ

Çin deyince akla ilk gelen hususlardan birisi de Çin Seddidir. Yüzlerce kilometre uzunlukta, tarihi de bir o kadar uzun olan bu yol, yüzyıllar geçmesine rağmen hala varlığını muhafaza edegelmesi ile insanları düşünmeye sevk eder. Yapı olarak Eski Çin mimarisinin büyük yapılarından biri olan Çin SeddiÇin kaynaklarına göre, IX.yüzyılda, Hun devleti akınlarından korunabilmek için yaptırılmıştır. M.Ö. 770 – 470 yıllar arasında dağınık halde yaşayan farklı Çin kabileleri kendi aralarında devamlı mücadele ve savaş halinde olmuşlar; Şehir, kasaba ve köyleri yüksek duvarlarla çevirerek, kendilerine ait olan bölgeleri korumuşlardır. Böylece ilk koruma duvarlarının yapımı ve “set çekme” geleneği başlamıştır.

Tarihte Çin Seddi için- ***“Devletler arasındaki müdafaa duvarı”***, “Hunlardan  müdafaa uzun duvarı”, “Çin Devleti ön duvarı” – gibi farklı isimler kullanılmıştır. M.Ö.221 yılında dağınık küçük devletleri birleştirerek ilk birleşik Çin Devletini kuran Çin Şi Huandi; kuzeyden gelecek atlık akınlara karşı önlem almak için devletinin kuzey kısmına yüksek duvar yapımını başlatır. Böylelikle önceden yapılmış duvarları birleştirerek uzun bir sınır duvarı oluşturur. Sonuç olarak 5 bin km. uzunlukta devasa bir yapı ortaya çıkar. Sonraki dönemlerde duvar devamlı tamir edilmekle beraber ilaveler de yapılmış; Çin’in bir tarafından diğer tarafına kadar uzanan Çin Seddinin uzunluğu **5 bin km.**yi geçmiştir. Çin Seddi aynı zamanda eski Çin’in kuzey sınır hattını da oluşturmaktadır.

Bir çok defa restore edilen ve genişletilen duvar Min sülalesi (1368 – 1644) devrinde tekrar genişletilerek 7.3 bin km. uzunluğa ulaştı. Dokuz kısma ayrılan sınır hudutlarında bir milyona yakın asker bulunuyordu.  Sonraki dönemlerde Çin’in büyüyerek sınırlarını genişletmesi sonucu Çin Seddi devlet sınırları içerisinde kalarak önceki önemli fonksiyonunu kaybetti.

TARİHİ HATIRA

Çin Seddi, dağlı bölgelerde dağların en uç kısmında yapılmıştır. Duvarın yüksekliği bölgelere göre farklı olup, 8 metre yüksekliğinde, genişliği de 5 – 8 metre civarındadır. Belli aralıklarda gözetleme yerleri vardır.

Dünyaca meşhur olan Çin Seddi milyonların dikkatini çekiyor. Çin’e gelen seyyahlar mutlaka Çin Seddine çıkmadan gitmiyorlar. “Çin Seddine çıkmayan kahraman olmaz” – ibaresi atasözü haline gelmiş. Bugün Çin Seddi bölücü, sınır duvarı olmaktan öte farklı medeniyetlerin, farklı lisanlarda konuşan insanların buluştuğu ortak bir nokta haline gelmiş durumda. Yüzyılları geride bırakan bu devasa duvar tarihin nice sınavlarına direniş göstererek ayakta kalmayı başarmış. Böylece asıl yapımı koruma duvarı olan Çin Seddi bugün,  yeni nesillere tarihten ders veriyor.

Çin Seddine bakınca – “Bu duvar tarih sayfalarına kendi adını yazdırmayı başarmış ve milyonları kendine çeken mıknatıs haline gelmiş.

İnsanların eğitimine özellikle manevi tekamülü için çaba sarf eden yapılar Çin Seddi yaşına gelince, şuandaki Çin Seddinin öneminde daha fazla önem, onun kıymetinden daha fazla kıymet kazanacağı şüphesizdir” – diye düşünüyorsunuz.

Tüm okuyucularımızı İpek Yolundan sevgi ve hürmetle selamlar… Büyük İpek Yoluna tarihi yolculuğa davet ediyoruz.

Kahriz-OneCikan
ÇinKültürelTarihi

2000 Yıllık Kariz Türk Kanalları

Türkler, Çin’in Sincan bölgesinde günümüzden 2 bin yıl önce yerin 100 metre altında toplam uzunluğu 5 bin km olan su kanalları inşa ederek çölün ortasında dünyanın en kaliteli üzümlerini elde etmişlerdir. Bu gizemli kanallar günümüzde kullanılmaktadır.

Deniz seviyesinin altında olan Turfan vilayetinin merkezi olan Turfan şehri, su kaynakları bulunmayan ve iklimi son derece kurak bir bölgede bulunuyor.

Yer Altı Su Kanalları

2 bin yıl önce bölgedeki su sıkıntısından ötürü Tanrı Dağlarından Turfan istikametine doğru tüneller kazıldı. İnşa edilen bu tünellerin uzun zaman sonra toplam uzunluğu 5 bin 272 kilometreyi buldu. Yapıt tamamlandıktan sonra cenneti andıran güzel manzaralarıyla ziyaretçileri üzerine çekiyor.

Turfan’ın su ihtiyacının yüzde 30’u, hala bu yer altı kuyularından olan Karez kanallarından sağlanıyor. Tarihte kuyu kanalları olarak adlandırılan Karez kanalları, yöre insanlarının Tanrı Dağlarında eriyen kar sularının yer altına sızmasından oluşan sudan yararlanması için inşa edilen bir sulama projesi.

Karez kanalının tarihini ve şimdiki özelliklerini anlatmak üzere oluşturulan sergi, bölgeyi ziyaret edenler tarafından büyük ilgi görüyor.

Karez kanalı müzesinde yer altı su kanallarının üç boyutlu maketi, insanoğlunun doğa koşullarına nasıl meydan okuduğunu net bir şekilde gösteriyor.

Tanrı Dağlarından yüzyıllardır bölge halkına hizmet veren yer altı kanalları 1,5 metre yükseklikte, 60-70 cm genişlikte inşa edilmiş ve günde 858 metreküp su taşıyor. Ancak bugün bu oran neredeyse üçte bir oranında düşmüş durumda.

Yüzlerce kanalın bulunduğu bölgede halen bağcılık faaliyetinin yanı sıra akademik zirai çalışmalar da yapılıyor.

Alev Dağı’nın Üzümleri

Yıl boyunca neredeyse hiç yağış almayan Turfan`ın iki bin yıllık su kanallarıyla sulanan ünlü üzüm bağları, vilayetin en büyük gelir kaynağı.

Turfan`da hayatın her safhasında üzümün rolü var. Onlarca çeşit üzümün yetiştirildiği vilayette üzüm, taze ve kurutulmuş halde piyasaya sunuluyor.

Üzümlerin sofralık özellikleri ağır basıyor, çünkü ince kabuklu, çok lezzetli üzüm türleri, Turfan`da bolca yetiştiriliyor.

Kuru üzüm çeşitlerinde, üzümün kurutulma aşaması da üzümün değerinde büyük rol oynuyor. Özel olarak yapılan asmalarda dalında kurutulan üzümlerin yanı sıra açık havada, gölgede, rüzgarın etkisiyle kurutulanlar bir yanda, kerpiçten yapılmış özel depolarda kurutulan üzümler diğer yanda tüketiciye sunuluyor.

Vilayeti ziyaret edenler, kültürel ve tarihi mirası ziyaret ettikten sonra Çinliler tarafından Hou Yan Şan olarak adlandırılan Alev Dağı arasındaki yeşilliklerle kaplı “Üzüm Vadisi”nde Uygur kültürü, misafirperverliğiyle yorgunluğunu gideriyor.

Konuklara üzüm çeşitlerinin ve üretim şekillerinin sergilendiği bağlar gezdiriliyor, bilgi veriliyor ve tattırılıyor.

Alev Dağının eteklerinde 16 kilometrekarelik alanda kurulan üzüm vadisinde 10 bin Uygur aile, hem üretim yapıyor hem de yut içinden ve dışından gelen misafirleri ağırlıyor.

Cin-OneCikan
ÇinKültürelTarihi

Çin Hakkında Genel Bilgiler

Çin Halk Cumhuriyeti, yüz ölçümü itibariyle dünyanın üçüncü, nüfus itibariyle en büyük ülke. Güney Doğu Asya’da yer alır. Başkenti Pekin olan ülkenin resmi dili Çince, para birimi Yuan’dır. Ülkede pek çok dine inanan insan yaşamaktadır. Bu dinlerden en yaygın olanları; Konfüçyüzm, Budizm, Taoizm, İslamiyet’tir.

Doğusunda Güney Kore, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında Rusya, kuzeyde Moğolistan, güneybatıda Afganistan ve Pakistan, güneyde Hindistan, Nepal, Butan, Birmanya, Laos ve Kuzey Vietnam, doğusunda ise Büyük Okyanus ile çevrilidir.

Tarihi

Eski devirlere ait yapılan araştırmalar Çin hakkında devamlı yeni bilgiler vermektedir. Ülkeyi yöneten ilk hanedan olarak Hya ve Şang sülaleleri bilinmektedir. Hya sülalesi hakkında bilinen tek bilgi hükümdarların isimleridir. Şang sülalesinin, yapılan araştırmalar neticesinde yaklaşık olarak M.Ö. 1450-1050 seneleri arasında Çin ovalarına hakim oldukları bilinmektedir. M.Ö. 1050-220 yılları arasında değişik çeşitli uygulamalarla Çov Sülalesi yönetmiştir. Şang Sülalesini yıkarak başa geçen Çov Sülalesi, M.Ö. 1050-771 seneleri arasında feodal bir idare kurdular. Ülkede, feodal devletler bağımsız devletler halinde gelişmeye başladı. Bu durum hükümdarın gücünün azalmasına ve feodal devletler arasında savaşa sebeb oldu. Batıdan gelen Türk ve Moğollar, ülkenin büyük bir kısmını fethettiler. Batı milletlerinin eline düşmüş olan topraklarından büyük bir kısmını Çin beyi Tsin, geri aldı. Böylelikle devleti önemli feodal devletlerden biri oldu.

Hun saldırılarından korunmak için Çin Seddinin ilk şekli olan toprak tabyalar yapıldı – M.Ö. 770-472

Feodal beylerin kendi aralarında iç savaşlara giriştikleri bir devirdir. Bu savaşlar neticesinde yedi bey kalmış ve bunlar da kral şanını alarak Çov Sülalesinden ayrıldılar. M.Ö. 472-221 iç savaş sonunda M.Ö. 453 senelerinde Tsin’in feodal devleti üç devlete bölündü. M.Ö. 221-206 aralarında Tsin’in Sülalesi memleketi mutlakiyetle idare etti. Tekerlek dingillerinin standartlaştırılması ve bazı ölçü birimlerinin kullanılmaya başlaması Çin tarihinin bu safhasına ait önemli hadiselerdir. Kuzeyden gelen saldırılardan (Hun saldırıları) korunmak için Çin Seddinin ilk şekli olan toprak tabyalar yapıldı. Doğu Çin bölgesinde başlayan bir ayaklanma, uzun süren savaşlara sebebiyet verdi ve bu savaşlar sonunda Han Sülalesi yönetimi ele geçirdi ise de, bir müddet sonra idare değişti. M.Ö. 206 yılında yönetimi, küçük rütbeli bir asker olan Lui Ki ele geçirerek Han Sülalesini (asiller) kurdu. M.S. 168 senesinde meydana gelen bir hükûmet darbesi üzerine 220 senesine kadar devam eden iç savaşlar devri başladı. Büyük bir halk ayaklanması bastırıldı. Bu iç savaş neticesinde ülke üçe bölündü, kuzeyde Vey (220-264), güneydoğuda Vu (229-280), güneybatı Şu (221-263) imparatorlukları kuruldu. Göçlerin arttığı devirde, Tsin Sülalesinin (265-316) başa geçerek, parçalanan Çin’i birleştirmeleri de ülkeye huzur ve istikrar getirdi. Daha önceleri ücretle kullanılan milletler bu savaşlarda (asillerin savaşlarında) o derece kuvvetlendiler ki, bunlardan Hyung-nu’lar (Hunlar) 303’te yeni bir devlet (Han) kurdular. Bu sülale Çin İmparatorunu iki defa esir almış ve 317’den başlayarak bütün Kuzey Çin’de hakimiyet kurmayı başarmıştır. Bunun üzerine Tsin Âilesi kuzeye inerek burada Doğu Tsin Sülalesini (317-419) kurdu.

6. yy ve Sonrası

Güney Çin’de 580 senesine kadar çeşitli sülalelerin kurduğu muhtelif devletler görülür. Suy Sülalesi (581-618) Çin’i birleştirmeye muvaffak oldu. Bu kısa ömürlü hanedan zamanında Çin, Vietnam’ın kuzey ve güneyini ve Tibet’in kuzeyini ele geçirdi. Çin’in nüfûzunu tekrar Orta Asya’da hissettirdi. Bu devrede Kuzey ve Orta Çin Ovasındaki ticari münasebetleri kolaylaştırmak için kanallar açıldı. Ancak bütün bu işlerin yapılması için yabancılardan yardım istenmesi Suy Sülalesinin sonu oldu. T’ang Sülalesi (618-907) işbaşına geldi. Bu hanedan devrinde (664) toprakların yeniden taksimi ve vergilendirilmesi yapılmıştır. Müslüman Arapların saldırıları üzerine Türkistan Çin’in elinden çıktı.

Bundan sonra Türkler devlet idaresinde önemli mevkilere yerleştiler ve sık sık vukû bulan ihtilallerde önemli rol oynadılar. T’ang Hanedanının düşüşünden sonra 960 tarihine kadar 5 küçük hanedan iş başına geçti. Bu devirde Kuzey ve Güney Çin’de küçük eyaletler şeklinde devletler meydana çıkmıştı. 960 tarihinde iş başına geçen Sung Hanedanı zamanında Çin İmparatorluğunun birliği yeniden tesis edilmeye çalışılmış, ancak bunda muvaffak olunamamıştır. Bu hanedan devrinde birçok şehirler kuruldu ve barut kullanılmaya başlandı. Mimari, tarih, şiir, resim, porselen ve bahçecilikte çok yüksek bir seviyeye ulaştılar. Elde bulunan tarihi dokümanlar bu medeniyetin yüksekliğine delil teşkil etmektedir.

Cengiz Han, 1206-27 yılları arasında Çin’i işgal etti

Cengiz Han, 1206-27 yılları arasında Çin’i işgal etti ve Moğollar, 1214 yılında Sarı Nehirin kuzey tarafındaki bölgede hakimiyeti ele geçirdiler. 1271 tarihinde Kubilay Han, imparatorluğunu ilan etti. Böylece Yüan Hanedanının (1260-1368) ve başşehir Yenching (Pekin)i kurdular. Moğollarla beraber Yüan Hanedanı bütün Çin’i fethederek hakimiyetleri altına aldılar. Bundan sonra Moğollar Çin kültürünün etkisi altına girerek, din, örf ve adetlerinde, giyim ve kuşamlarında Çin örf ve adetlerini benimsediler.

Chu Yüan Chang, Yüan Hanedanı yerine Ming Hanedanını (1368-1644) kurdu. Bu hanedan zamanında Moğollar, Baykal Gölünün kuzey tarafına sürüldü ve imparatorluk eski kuvvetine kavuştu. Yine bu devirde Avrupalılar Çin’e ulaştılar. Portekizliler ve İspanyollar 16. yüzyılda, Alman ve İngilizler 17. yüzyılda buraya geldiler.

Ming Hanedanından sonra işbaşına geçen Ch’ing Hanedanı (1644-1912) zamanında, Avrupalı tüccarlar, Çin’in önemli kaynaklarını yıllarca batıya aktarıp, bundan istifade ettiler.

Çin, uzun yıllar batıya kapalı kaldı. Çin’in batıya açılması 19. yüzyıl ortalarında başladı. Bu yıllarda Portekiz, İngiltere, Fransa, ABD ile ticari, siyasi münasebetler başladı. Bunlardan İngilizler, Hint pamuklukları ve afyonunu, çay ve ipekle değiştiriyorlardı. Çin üst makamları bu ticareti engellemeye çalıştılar. Bununla ilgili olarak afyon ithalini yasaklayan kararlar aldılar. Bunun üzerine İngilizlerle anlaşmazlıklar çıktı ve savaşlar başladı. Ancak bu savaşlar İngilizlerin galibiyeti ile sona erdi (1842). Yapılan anlaşma sonunda İngilizler daha geniş haklara sahip oldular. Bunun neticesi olarak beş Çin limanı İngilizlere açıldı ve Hong Kong Adası da İngilizlere bırakıldı. Bu savaşlara “Afyon Savaşı” adı verildi. Daha sonra yapılan anlaşmalarla ABD ve Fransa’ya aynı haklar tanındı.

Zamanla anlaşmaların uygulanması aksadı. Çinliler yabancıları ülkelerinden atmak istiyorlardı. Fakat onlar elde ettikleri imtiyazları geri vermeye niyetli olmadıkları gibi, bunları az buldular. Böylece, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ülkede ayaklanmalar oldu. Fakat bu ayaklanmalar yabancı güçler tarafından bastırıldı. 1858 yılında anlaşma uyarınca İngiliz ve Fransızlar yeni haklar kazandılar. Bir müddet sonra aynı menfaatler ABD ve Rusya’ya da tanındı. Bu olaylardan sonra, Çin’de bir sükûnet dönemi başladı.

Çin-Japon Savaşları:

Çin’in Kore üzerinde hakimiyet kurmak istemesi üzerine 1894 yılında ilk savaş başladı. Kore’de çıkan ayaklanmayı bastırmak üzere her iki ülke de Kore’ye asker gönderdi. Ayaklanma bastırıldı. Fakat daha sonra her iki ülke birbirleriyle savaşa tutuştular. Bu savaşlar sonunda Çin büyük kayıplara uğradı. 1895 yılında savaş sona erdi ve Çin, Kore’nin bağımsızlığını tanıdı, ayrıca Formoza Adasını da Japonya’ya vermek mecbûriyetinde kaldı.

1911’den sonra başa geçen Yuan Şi-K’ay monarşik bir idare kurmaya başlamışsa da muvaffak olmayarak 1916 ‘da öldü. Bu arada 1917’de sembolik olarak Birinci Dünya Savaşı’na girmiş ancak bir çok şehirleri bu arada Şanghay, Japonya tarafından işgal edilmiştir.

1925 yılında milliyetçilerin önderi olan Çiank Kayşek yönetimi ele geçirdi. Orduları ile Japonlara karşı savaşarak bir çok yerleri geri aldı. Bu arada Şanghay tekrar ele geçirildi.

Ülkede 1920 yılında komünist partisi kuruldu ve taraftar toplamaya başladı. Bu parti, ülkede bir çok karışıklıklar çıkardı. Çiank- Kay-Şek bir taraftan Japonlarla savaşırken, bir taraftan da bu ayaklanmaları bastırmaya uğraşıyordu. Nihayet 1927’de komünistlerin başına geçen Mao Çe-Tung, Çu Enlay ve Çu Di’ ile komünist partisi güçlenerek ülke çapında teşkilatlanmaya, hükûmet kuvvetleri ile çarpışmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı sona erince, komünistlerle milliyetçiler başbaşa kaldılar. Mao Çe-Tung yönetimindeki komünist birlikleri ülkeye hakim oldular. ABDmilliyetçilere yardım eder göründü. ABD’nin Çin’e gönderdiği diplomatlar hep milliyetçilerin aleyhine çalışmış, onların komünistlerin eline geçmesine sebeb olmuşlardır.

Yönetim tamamen komünistlerin eline geçince, Milliyetçi Çin hükûmeti, Formoza (Tay-Van) Adasına çekilmek zorunda kaldı. Böylece Çin ikiye ayrıldı: Çin Halk Cumhûriyeti ve Milliyetçi Çin Cumhûriyeti.

Çin Halk Cumhuriyeti

1 Ekim 1949 yılında Mao Çe-Tung’un başkanlığında Çin Halk Cumhûriyeti kurulmuş oldu. Böylece Çin’in Asya kıtasındaki bütün toprakları Çin Halk Cumhûriyeti’nin eline geçti. Milliyetçi Çin Cumhûriyeti de Formoza Adasına çekildi ve orada hükûmet kurdu. Mao, 1976’da öldü. Mao’nun ölümünden sonra, Maoizm açıktan tenkid edilmeye başlandı. Çin idarecileri ABD ve Japonya ile ekonomik iş birliği yaptı. Mareşal Ye Cienying, Mao’nun yanlışlarını açıkladı. Eski katı durum kaldırılarak ekonomik ve siyasi yönde yumuşama başladı. Çin kapıları yabancı sermayeye açıldı. Son yıllarda demokratikleşme hareketleri kanlı bir şekilde bastırıldı.

Güneybatı Hindistan ve Bagnladeş ile olan sınırlarını, dünyanın en yüksek tepesine sahip olan Himalaya Sıradağları oluşturur

9.572.900 km2lik yüzölçüme sahip olan Çin, fiziki yapı itibariyle genellikle doğu, batı olmak üzere iki bölüme ayrılır. Ülkenin batısı; güneybatı ve kuzeybatıda iki farklı yapıya sahiptir. Güneybatı Hindistan ve Bagnladeş ile olan sınırlarını, dünyanın en yüksek tepesine sahip olan Himalaya Sıradağları teşkil eder. Himalayaların kuzeyinde yer alan 1 milyon km2 yüzölçüme ve ortalama 3900 m yüksekliğine sahip olan Tibet Yaylası, kuzeyden Astin Tagh ve Nam Şam sıradağlarıyla çevrilidir. Bu dağlarla Himalayalar ülkenin batısında birleşirler. Ülkenin kuzeybatısını teşkil eden Astin Tagh Dağlarının kuzeyi, Doğu Türkistan’ın tarım havzasıdır. Ülkenin kuzeybatı bölgesinde, Tiemşan Dağları, Moğolistan sınırını meydana getiren Altay Dağları, batıda Torbagatay ve Çungarski Alatau ile çevrili geniş Çungarya düzlüğü yer alır.

Ülkenin kuzeyini Gobi Çölünün güney kısmı kaplar. Doğusunda yüksekliği batıya göre fazla olmayan tepeler bulunur. Bu tepeler ülkenin kuzeydoğusundan, güneybatısına doğru uzanarak dağlık bölgeyle birleşirler. Kıngan, Çangpai ve Çangvansai dağlarıyla çevrili olan kuzey doğu bölgesi Mancurya olarak isimlendirilir.

Doğu Çin’in kuzey kısmı Hai Ho, Hvang Ho ve Kuai Ho nehirlerinin havzalarından meydana gelen düzlüklerden, güney kısmı ise Kuzey Burma ve Çin Hindi yarımadası sınırında yükselen yaylalardan meydana gelir. Bu iki bölge arasında ülkenin en bereketli ovalarının bulunduğu ve nüfûsun en kalabalık olduğu kesimdir. Toplam sınır uzunluğu 42.500 km olan Çin’in bu sınır uzunluklarının 22.500 kilometresi Büyük Okyanus iledir. Kıyıları Liatoung ve Şantung yarımadalarında genellikle yüksek, diğer kesimlerinde alçak ve alüvyonlu ovalar halindedir.

Arazi yapısı

Ülke topraklarının üçte biri dağlık, dörtte biri yayla, beşte biri vadi, onda biri tepeler, yüzde on ikisi ise ovalıktır. Akarsuları doğu ve batıda farklı özelliklere sahiptir. Çöl ve yüksek yaylaların bulunduğu batı kesimindeki akarsular, daha çok yeraltı veya çorak havzalar halindedir. Doğu bölgelerindeki akursular ise genellikle Pasifik Okyanusuna dökülür. Çin’deki zayıf akarsuların suladığı topraklar yüzölçümünün beşte ikisini teşkil eder. En önemli akarsular, Doğu Çin bölgelerinde bulunur. Kuzey doğudaki Mancurya bölgesinde Sungari-Lia Ho ve doğu bölgesinde Sarı Nehir (Huanghı), orta kısımda Mavi Nehir (Yang-tse kiang) ve güneyde İnci Irmağı (Şi-kiang) en önemli nehirlerdir. Doğu bölgesindeki ırmaklar yön değiştirebilme özelliğine sahiptirler. Eriyen kar sularıyla beslenmeler, buharlaşma, kat ettikleri yoldaki çöl şartları bu nehirlerin debileri ve yönlerinin değişmesine etki eden en büyük faktörlerdendir. Mavi Nehir (Yang-tse kiang) 5552 km uzunluğuna sahib olup, dünyanın dördüncü uzun nehridir.

Batı Çin’de seyrek rastlanan akarsular göl havzalarında veya kıraç topraklarda yeraltı suları halinde sona erer. Ülkenin iki büyük ırmağı olan Huang-Ho (4845 km) ve Yang-tse kiang, Tibet’te doğar. Kuzeyde Moğolistan kısmında Huang-Ho Nehri ülkenin en önemli nehridir. Batıdaki tarım havzasında birkaç küçük göl vardır. Moğolistan’daki tuz gölleri, doğu bölgelerdeki Tung-Ting, Pu-yang ve Tai gölleri en önemli gölleridir. Ayrıca pek çok küçük göle (daha ziyade doğuda) sahip olmasına rağmen, başka önemli gölü yoktur.

İklim

Güney kesimlerinde muson iklimi hakim olan Çin’de, özellikle kuzeybatı kesimleri sert kara ikliminin hüküm sürdüğü bölgelerdir. Kış mevsiminde Orta Asya üzerinde bulunan soğuk, kuru ve yüksek basınçlı hava, karalardan denizlere doğru bir rüzgara sebep olur. Yazın bu durum tam tersine olarak meydana gelir. Denizlerden karalara doğru esen rüzgarlar haliyle nemli olurlar. Doğu kesimleri bilhassa yaz aylarında musonlar sebebiyle bol yağış alır. Batı kısımları yağış yönünden son derece fakir bölgelerdir. Kuzeybatıda senelik 50 mm civarında olan yağış ortalaması, güneydoğu kesimlerinde 3000 mm gibi çok yüksek bir rakamı bulur. Mayıs ve ekim ayları arasında yağan yağmur, senelik miktarın yaklaşık % 80’ini teşkil eder. Kuzey bölgelerinde temmuz ve ağustos ayları yağmur mevsimleridir.

Güneyde tropikal iklim sıcaklıklarına karşı kuzeyde kara iklimine uygun sıcaklıklar görülür. Yaz mevsiminde kuzey ve güney bölgeleri hemen hemen aynı sıcaklığa sahipken, kış aylarında sıcaklık farkı 35°C gibi büyük bir rakama ulaşır. Kuzey bölgesi, kışın sert kara iklimi sebebiyle soğuk bir kış mevsimi yaşarken, güneyde ılıman bir ekvatoral iklim hüküm sürer. Güneydoğuda uzun ve sıcak yazlar, özellikle Tibet ve Tsinghai platolarında ise çok uzun ve sert kışlar hüküm sürer. Burada yazlar aksine kısa ve sıcak geçer.

Tabii Kaynakları

İklim ve fiziki yapısının tabii neticesi olarak doğu bölgeleri ormanlarla kaplı, batısı ise çayırlık, geniş olarak da çöl bitkileri ile kaplıdır. Ormanların kapladığı alan, toplam yüzölçümün yüzde onunu teşkil eder. Güney kesimlerde tropikal ağaçların teşkil ettiği ormanlar kuzeye gidildikçe yaprak döken ağaçlardan meydana gelir. Biraz daha kuzeye gidilince, ülkenin orta kesimlerine gelinir ki, buralarda yaprak dökmeyen kozalaklı ağaçlar mevcuttur.

Kuzeyde, step ve çöl bitkileri hakimdir. Güneybatıdaki Tibet soğuklarının bulunduğu bölgede nadir rastlanan dağınık ve bodur bitkiler yetişir. Dünyadaki hayvanlardan kuş türlerinin % 12’si, memeli hayvan türlerinin % 10’u, balık türlerinin de % 9’u Çin’de yaşamaktadır. Pandalar ve semenderler Çin’de yaşıyan ve dünyada nesli tükenmekte olan hayvanlardır.

Madenler bakımından pek fazla zengin olduğu söylenemez. Mevcut zengin maden yataklarının pek çoğu ulaşım ve teknik imkansızlıklar sebebiyle işletilememektedir. Ülkenin özellikle kuzey ve orta kısımları demir üretiminde dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Antimon ve tungsten üretiminde de dünyada ilk sırayı alan Çin, kalay üretiminde ise dünyada ikinci sırada bulunmaktadır. Molibden, civa ve bizmuttan başka az miktarda bakır, çinko, kurşun ile krom ve nikel vardır. Kalsiyum florür, grafit, magnezit, talk, tuz mineralleri, asbest ve baryum rezervlerinin yanısıra, kükürt ve fosfat da kayda değer madenlerdendir.

Çin nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkesidir.

Çin nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkesidir. Nüfûsun çoğu, sahil bölgelerinde, delta ve nehir vadilerinde, Szechwan’ın merkez platosundaki münbit arazilerde ve Kuzey Çin’in Büyük Vadisindeki ekilebilir arazide yerleşmişlerdir. Bu bölgelerde nüfûsu iki milyonun üzerinde birçok büyük şehir merkezleri bulunmaktadır. Hükûmet nüfus kontrolü ile ilgili tedbirler almasına rağmen, yıllık nüfus artışı 15 milyonun üzerindedir. Ülkenin tabiat şartları, nüfûsun, ülkenin her yanına eşit olarak dağılımını engellemektedir. Nüfus yoğunluğu ortalaması 109’dur. Fakat bu ortalama yoğunluk olup, batıya doğru yoğunluk azalır ve bir kilometre kareye bir kişiden daha az düşer. Çin’in nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık bölgesi, büyük şehirlerin yığıldığı kuzey doğu bölgesidir. Bu bölge Çin topraklarının % 40’ını teşkil ettiği halde, nüfûsun % 90’ını barındırmaktadır. Burada nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 450 kişidir. Nüfûsun geri kalanı arazinin % 60’lık bir bölümünde yaşarlar. Bu bölgelerin başında Çinlilerin “Yeni Arazi” (Sömürge) dedikleri Doğu Türkistan ile Tibet gelmektedir. Komünist idare başa geçtikten sona doğudan birçok Çinli bu bölgelere yerleştirilmiştir. Bilhassa çok kalabalık olan şehirlerde geçim sıkıntısı sebebiyle kırsal bölgelere göçler yapılmaktadır. Komünist idare 1960 yılından beri doğum kontrolü, aile planlaması, kırsal bölgelere teşvik vb. tedbirler alınmasına rağmen nüfus hızla artmakta ve nüfus problemi çözülemeyecek hale gelmektedir.

Çin’in büyük nüfus artışı yeni bir mesele değildir. M.Ö birinci asırda Çin’in nüfûsu 50 milyon civarındaydı. M.S. 1200 yıllarında 100 milyona çıkmıştı. 1368’de 65 milyona düşen nüfus, 1600 yıllarında 150 milyona, 1800 yıllarında 430 milyona fırlıyordu. Bugün 1 milyarın üzerine çıkmış durumdadır. Dünya nüfusunun dörtte birini teşkil etmektedir. Ülkede senede 10 milyondan fazla evlilik olmaktadır. Bu kadar büyük nüfûsu olan Çin’de 56 etnik grup vardır. Bu etnik grupların % 94’ünü Hanlılar teşkil etmektedir. Hanlılar asıl Çinliler demektir. Türkçedeki Han Kağan ile alakası yoktur. M.Ö. 202-220 yılları arasındaki Hun Hanedanından adını almaktadır. Diğer 55 etnik grup da azınlıkları teşkil etmektedir. Başlıcaları:

Türkler:

Çinlilerin işgal ederek buradaki Türk devletinin varlığına son verdikleri Doğu Türkistan’da oturmaktadırlar. Çoğunluğu Uygur Türkleri olup, Kazak, Özbek, Kırgız Türkleri burada bulunmaktadır. Nüfusu yaklaşık 19-20 milyondur. Bu bölge 1867 yılında kesin olarak Çin’in sömürgesi olmuştur. İslam dini ve Türk gelenekleri yasaklanmış, camiler ve medreseler kapatılmıştır. ( Türkistan)

Türklerden sonra gelen başlıca azınlıklar: Şuanglar, Hueiler, Tibetliler ve Moğollardır. Şuangların nüfusu 10 milyon kadar olup, Orta Çin’in güney kesimlerinde, Kuang-si Şuang eyaletinde yaşamaktadırlar.

Tibetliler:

Nüfûsü 4 milyon kadar olup, Yüksek Tibet yaylalarında dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar.

Huei’ler:

Ning-hsia-huei eyaletinde yaşamaktadırlar. 5 milyon civarında nüfusları vardır.

Moğollar:

İç Moğolistan’da yaşamakta olup, iki milyon civarında nüfusları vardır.

Genel Durum

Çin’de Sina-Tibet dil ailesine bağlı çeşitli lehçeler konuşulur. Ancak resmi dil Kuzey Çin’in konuştuğu Mandarin lehçesidir. Bölgelere göre lehçeler değişmekte ve farklı telaffuzlar ile mana bozulmaktadır. Ancak kullanılan yazı dili herkes tarafından anlaşılmaktadır. Çincede harfler heceyi gösterdiğinden dolayı, 4 binden fazla harf vardır. Son zamanlarda bu sayı indirilmeye çalışılmaktadır. Azınlıklar ise kendi aralarında kendi dillerini kullanmaktadırlar. Çin’in resmi bir dini yoktur. Ancak halk Taoizm, Konfüçyonizm, Budizm, İslam, az miktarda Hıristiyan dinine mensupturlar.

Halkın başlıca gıdaları arasında kuzeyde buğday, güneyde pirinç ve çeşitli sebzeler ile balık başta gelir. Halk yakın zamana kadar geleneksel aile düzenini muhafaza etmekteydi. Âileler birçok akrabaları ile beraber yaşamaktadırlar. Komünist idare bunları komünlere dönüştürmektedir. Halkın eğlencelerinin başında uçurtma uçurtmak, milli geçit törenlerinde yapılan ateş oyunları ve kukla ejderler ile güreş başta gelmektedir. Son senelerde dünyaya yayılan Kung-fu sporu da buradan çıkmıştır. Çin son zamanlarda milletlerarası spor müsabakalarına katılmaktadır. Haberleşme tamamen komünist idarenin kontrolü altındadır.

Çin eski tarihlerde birçok önemli teknolojiye beşiklik yapmıştır. Bunların başında porselen, kağıt yapımı, demir dökümü, blok baskı, barut ve mağnetik aletleri sayabiliriz. Günümüzde ise Çin üçüncü süper güç haline gelmiş bulunmaktadır. Bloksuz ülkeler safında yer alır.

Eğitim, komünist idare tarafından rejimin maksadına uygun olarak düzenlenmektedir. Diğer komünist ülkelerden farklı olarak iş okulları da kurulmuştur. Önemli şehirleri: Pekin, (başşehir), Şanghay, Tientsin, Kanton, Shenyan, Wu-han, Urumçi’dir.

Siyasi Hayat

20 Eylül 1954 tarihli bir anayasa ile komünizm idaresi kurulmuştur. İktidara ülkenin tek siyasi partisi olan Komünist Parti hakimdir. Ülkede yaşama ve yönetim 1227 üyeli senede bir defa toplanan Milli Halk Kongresinin elindedir. Seçmen yaşı 18’dir. Senede bir gün toplanan Milli Halk Kongresinin yürütme meclisi olan Daimi Komisyon veya Devlet Meclisi, Kongre üyeleri tarafından kendi aralarından seçilen bir başkan, 13 temsilci, bir genel sekreter ve 65 milletvekillinden teşekkül eder. Yürütme yetkisi başbakan, 12 temsilci, 32 bakan veya bakan seviyesindeki komisyon başkanları ve genel sekreterden teşekkül eden hükumete aittir. Yürütmenin bir kolu olan devlet başkanı kongre tarafından dört yıl için seçilir. İdari bakımdan 28 eyalete ayrılmış olup, bunların 5’ini muhtar eyalet, 21’ini eyalet ve 2’sini de birer şehir olan iller teşkil eder.

Tarım:

Ekonomik bakımdan az gelişmiş, fakir ve dolayısıyla refah seviyesi çok düşük bir ülkedir. Çin için büyük sıfatı, nüfusunun ve topraklarının çokluğu sebebiyle kullanılmaktadır. Ekonomisi esas itbariyle tarıma dayalı olan ülkede, komünizm idarelerinin her yerde uyguladığı gibi, arazi, tarım araçları, fabrika, işletmeler tamamen devlete aittir. Ülke yüzölçümüne nisbeten az olan ekime elverişli topraklarda ürettiği besin miktarı bakımından dünyada başta gelen ülkelerden olmasına rağmen kendi ihtiyacını karşılayamaz. Yetişen önemli tarım ürünlerinden pirinç, mısır, arpa, darı, soya fasulyesi, susam, fıstık, ceviz, şekerkamışı, tütün başta gelmektedir. Her çeşit meyvenin yetiştirildiği ülkede pamuk, kenevir, kayda değer tarım ürünlerindendir.

Ormancılık:

Orman ürünleri oldukça fazla olup, bu hususta dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Dünya devletlerine nisbeten üretim çok olmasına rağmen, kendi ihtiyacını karşılamaya yetmez. Bu sebepten köylerde kereste yerine bambu ağaçları kullanılmaktadır.

Hayvancılık:

Kuzey ve kuzeybatıdaki step bölgelerde daha yaygındır. Küçük ve büyükbaş hayvanlardan, at, deve, eşek en çok yetiştirilen hayvanlardandır. Doğu Türkistan, Şing-Hay ve İç Moğolistan’daki halkın geçim kaynağı hayvancılıktır.

Çin denizlerinde 1500’den fazla balık çeşidi bulunur. Senede ortalama 8.5 milyon ton civarındaki balık, ülke hakının en önemli protein kaynağıdır.

Pek fazla zengin olmayan maden kaynakları çok iptidai olan teknoloji sebebiyle yeteri kadar işletilememektedir. Ürettiği petrol, ülke ihtiyacını karşıladığı gibi ihraç da edilir. Halkının refah seviyesi, son derece düşük olmasına rağmen, yapılan yatırımlar, nükleer bomba, sun’i peyk, bilgisayar, askeri araç ve gereç imali yönünde yapılmaktadır. Bu yöndeki sanayi yatırımlarında büyük ölçüde dış yardım kullanılmaktadır. El sanatları dünyaca meşhur olan bir ülkedir. Bilhassa ipekçilik, porselencilik, oymacılık ve benzeri el sanatları son derece ileridedir.

Ticaretinde, ithalatı ihracatından daha önemlidir. Pamuk, çay, ipek, porselen ihraç ettiği ürünlerin başında gelir. İthal ettiği malların başında ise makina ve sanayi mamülleri ile buğday ve diğer gıda maddeleri yer alır.

Ulaşım:

Çin’de kara ve demiryolu ulaşımına büyük önem verilmiştir. 982.243 km’yi bulan karayolunun % 83’ü asfalttır. Küçük üretim birimlerine bağlanan yerel hatlarla birlikte demiryollarının uzunluğu 64.960 km’yi bulmaktadır. Akarsuların büyük bir kısmında ulaşım yapılabilmektedir. En işlek akarsuları Yongtzo, X’i Huai ve Huang ırmaklarıdır. Uzun bir deniz kıyısı olan Çin’in 20 kadar açık deniz limanı vardır. Engebeli bir araziye sahip olan Çin’de en uygun ulaşım hava yoludur. Ülke çapında 80 hava alanı vardır.

DunganMuslim-OneCikan
ÇinKırgızistanKültürelTarihi

Çin’deki Dungan Müslümanları

Dungan’lar kimdir?” denildiğinde, bir çoğumuzun vereceği bir cevap yoktur aslında…”

Oysa Dungan’lar onlar Avrasya’nın en ilginç topluluklarındandır. Babaları Arap, anneleri Çinli olan Dunganlar, bugün fazla bilinmeseler de Sovyet döneminde inançlarından taviz vermeden yaşamayı bilen bir halk.

Muhammed, Rahime, Ferit, Nesibe, Zeynep, Hüseyin, Amina, Fatıma… Ne kadar tanıdık isimler değil mi bunlar? Bu isimlere Orta Asya’nın göbeğinde, tarihi İpek Yolu boyunca uzanan köy ve kasabalarda rastlayınca insan daha bir şaşırıyor.

Dunganların Çin’deki sayısı için 7 milyon rakamını telaffuz eden de var, 100 milyon diyen de…

Çekik gözleri, tevekkül gamzeli simalarıyla bizi karşılayan bu insanlar, Çinli Müslümanlar. Kendilerine “Dunganlar” deniyor. Kırgızistan‘ın Çin sınırına yakın bölgelerinde yaşıyorlar. Resmi verilere göre bu ülkedeki sayıları 60 bini buluyor. Asıl yoğunluk ise Çin’de. Nüfusları hakkındaki rivayetler ise muhtelif. Dunganların Çin’deki sayısı için 7 milyon rakamını telaffuz eden de var, 100 milyon diyen de…

Bazı kaynaklarda “Döngen”, bazılarında “Tungan” diye anılan Dunganlar, Arap-Çin evlilikleri sonucu ortaya çıkmış bir toplum; babaları Arap, anneleri Çinli… En önemli özellikleri ise dinlerine olan bağlılıkları… Komünizmin en sert yaşandığı, din üzerinde büyük baskıların olduğu Sovyet döneminde bile inançlarından, ibadetlerinden ve yaşam tarzlarından taviz vermemişler. Bugün, Kırgızistan’da yaşayan Dunganların yaklaşık yüzde 30’u, başkentin kuzeydoğusundaki Tokmok’ta ikâmet ediyor.

Tokmok, meşhur Türk bilginlerinden, Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacip’in de yaşadığı bölgede bulunan tarihî bir şehir. Bir rivayete göre Hacip’in mezarı da burada. Türk dünyası için manevi anlamı büyük Tanrı Dağları’na sırtını yaslayan Tokmok’ta Yusuf Has Hacip adına bir müze de bulunuyor.

Çin’in İslam dünyasıyla teması, 7. yüzyıldan itibaren başlıyor

Tokmok şehir merkezindeki Dungan pazarında satıcıların çoğunu, diğer Orta Asya şehirlerinde olduğu gibi kadınlar oluşturuyor. Özellikle yaşlı olanları, fotoğraflarının çekilmesini istemiyor. Hatta, içlerinden biri “Bugün ramazan, ramazanda fotoğraf çektirilmez” diyerek bizi uyarıyor.

Bişkek TİKA Program Koordinatörü Dr. Fahri Solak, Sovyetler döneminde birçok topluluğun baskılardan etkilenirken onların dik durduğunu belirtiyor. Fahri Solak’a göre Dunganlar, çalışkan, suça bulaşmamış ve komşularının kendilerinden emin olduğu bir topluluk…

Tarihî kaynaklara göre Çin’in İslam dünyasıyla teması, İslamiyetin Arabistan Yarımadası dışına yayılma devri olan 7. yüzyıldan itibaren başlıyor. İslamiyetin Çin’e ilk girişi konusundaki rivayetler muhtelif; ancak yaygın görüşe göre ilk temasın 651 yılında başladığı noktasında görüş birliği var. İslamiyetin Çin’de yayılışıyla ilgili kaynaklarda üçüncü halife Hz. Osman tarafından gönderilen bir elçinin 25 Ağustos 651 tarihinde Tang Hanedanı’nın başkenti Chang-an’a ulaştığı kaydediliyor. Çinli Müslümanların kabul ettiği bir menkıbe ise İslam’ın Çin’de ilk olarak Aşere-i Mübeşşere’den (Cennetle müjdelenen on sahabi) olan Sa’d bin Ebi Vakkas tarafından tanıtıldığı, hatta onun mezarının da Kanton şehrinde olduğu şeklinde.

Çin’in İslam dünyasıyla teması, yaygın görüşe göre 651 yılında başladığı noktasında görüş birliği var. İslam’ın Çin’de ilk olarak Aşere-i Mübeşşere’den olan Sa’d bin Ebi Vakkas tarafından tanıtıldığı, hatta onun mezarının da Kanton şehrinde olduğu bilinmektedir.

Dunganları yeryüzündeki en kalabalık Müslüman topluluklardan biri kabul etmek bile mümkün

Bazı Müslüman yazarlara göre özellikle doğum oranının Müslümanlar arasındaki yüksekliği de dikkate alınarak, Dunganların Çin’deki toplam nüfusunun 70-100 milyon arasında olduğu öne sürülüyor. Bu hesaba göre, Dunganları yeryüzündeki en kalabalık Müslüman topluluklardan biri kabul etmek bile mümkün. Dunganların büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine bağlı ve Sünni inanç çizgisinde.

Kırgızistan’da yaşayan Dunganların bu ülkeye gelişi 1960’lı yıllara rastlıyor. O dönemde Sovyet toprağı olan Kırgızistan’a yerleşen Çinli sülalelerin, neden geldikleri konusunda farklı bilgiler var. Bunlar arasında en yaygın rivayet, Dunganların çok iyi bildikleri tarımı Kırgız milletine öğretmeleri için Sovyet hükümeti tarafından getirildiği yönünde. Bugün Dunganlar, Kırgızlara tarımı öğreten kavim olarak tanınıyor. Halen büyük çoğunluğu da geçimini tarım üretimiyle sağlıyor.

Bişkek’te ziyaret ettiğimiz Çinşaylo ailesinin yaşadığı mekanın Anadolu’da yüzlercesine şahit olduğumuz köy evlerinden bir farkı yok: Büyük bir bahçe, Anadolu’da “hayat” diye tabir edilen bir açık alan, kenarda divanlar ve yer minderlerinden oluşan odalar. Evin büyüğü Zeynep Nine, 68 yaşında ve Tokmok’ta dünyaya gelmiş. Babası İkinci Dünya Savaşı’na Sovyetler Birliği’nin saflarında katılmış ve bir daha geri dönmemiş. Evin amcası Şerba Çinşaylo ise Dungan tarihi ile yakından ilgileniyor. Araplarla Çinlilerin ilk münasebetlerinin 600-700’lü yıllara dayandığını, iki ırk arasındaki evlenmeler sonunda Dunganların ilk kez 11. yüzyıldan itibaren ortaya çıktığını söylüyor.

Dunganların Gelişimi

Dunganların kendilerine özgü, ‘Dunganca’ denilen ve daha çok Çince’yi andıran bir dilleri var. Şerba Çinşaylo, “Çinliler yavaş konuşursa onları anlayabiliyoruz; ama hızlı konuşurlarsa anlamıyoruz.” diyerek iki dil arasındaki benzerliğe vurgu yapıyor. Babaları Arap olmasına rağmen kendi dillerinde Arapça’dan hiç iz kalmamasına hayıflanıyor.

Dunganlar halen bulundukları bölgelerde toplu yaşamayı tercih ediyor. Bu açıdan ülkenin farklı bölgelerinde birçok Dungan köyü var. Şerba Çinşaylo, birlikte yaşama gerekçesini Çin’den gelen atalarının sülaleler halinde göç etmesiyle açıklıyor. Memleketlerinden akrabalarıyla birlikte ayrılan Dunganlar burada da aynı geleneği sürdürüyor. Dunganların ziraat konusundaki becerileri ise tartışılmaz. Şerba Çinşaylo, “Kırgızlar sadece yemeyi bilir. Biz olmasak aç kalırlardı.” diyerek bu konudaki iddialarını ortaya koyuyor. Onun bu sözleri, Sovyet yönetiminin Dunganları ziraat becerisi için istediği yönündeki bilgileri de destekliyor.

Çinşaylo, Sovyetler döneminde yaşadıkları sıkıntıları da daha dün gibi hatırlıyor. İbadetlerini gizli yaptıklarını ama asla bırakmadıklarını özellikle vurguluyor. Sovyet makamlarından nasıl gizlendiklerini ise “Bizim büyüklerimiz şehirde fakirler için evler kiralardı. O evlere gariban insanları yerleştirirdik; ama aslında buraları ibadethane gibi kullanırdık. Fakirler orada kalırdı, biz de o evlerde toplanıp namazlarımızı yine topluca kılardık. Camiler yasaktı ama biz de kiraladığımız evleri cami gibi kullanır ve yetkilileri böylece atlatırdık. O dönemde namazlarımızı cemaatle kılabilmek için bile çeşitli formüller üretirdik.” sözleriyle anlatıyor.

Çin topraklarında, ilk cami hicretin 60. yılında yapıldı

Bugün 20 milyondan fazla Müslümanın yaşadığı Çin topraklarında, ilk cami hicretin 60. yılında yapılmış. Çin’in imparatorluk başkenti Şian, İslamiyet’in de ilk yayıldığı ve yaşandığı beldelerden biri. Çinli Müslümanların anlattığı rivayetlere göre Çin’de sahabe ve tâbiîn’e ait mezarlar var. Bunlardan biri de Peygamber Efendimiz’in cennetle müjdelediği on sahabeden biri olan Sa’d bin Ebi Vakkas. Çinliler kendi ırklarını ‘Han’ olarak söylüyor. Han ırkından olup da İslamiyet’i seçenlere Dangxiong yani Dongan deniyor. Bu tabir dönüş anlamına geliyor. Bu açıdan Döngen veya Dungan-Tungan olarak da kullanılıyor. Çin’de on ayrı milletten Müslümanlar yaşıyor. Tatarlar, Uygurlar, Moğollar, Hanlar, Kazaklar, Tacikler, Özbekler, bunlardan bazıları. Bu çeşitlilik sebebiyle Çin’deki Müslümanlar her yıl düzenlenen kardeşlik turlarına konu oluyor. Dünyanın değişik yerlerindeki Müslümanlar, Çin’deki din kardeşleriyle görüşebilmek için Pekin ve Şian’a sıla-ı rahim turları (kardeşlik turları) yapıyor. İngiltere, Singapur, Malezya ve Orta Asya cumhuriyetlerinden de bu turlara ciddi bir ilgi var.

40daIsinmak-OneCikanV2
ÇinTarihi

Moğolistan’da -40 Derecede Isınmak

Ülke genelinde eksilerin üstüne çıkmayan sıcaklık yaşamı gittikçe zorlaştırıyor. Öyle ki, sıcaklık ortalaması -40 olan bazı beldelerde hava -20 dereceleri gösterdiğinde, halkta “Bugün hava güzel” düşüncesi oluştuğunu gözlemek mümkün.

Hayvanlarsa soğuktan sertleşmiş karla kaplı olan bu bozkır ikliminde bir tutam ot bulabilmek için kilometrelerce yürüyorlar. Bazıları bulduğu bir parça otla idare ederken bazıları o kadar şanslı olamıyor. Açlığın da etkisiyle soğuklardan etkilenerek telef olan hayvanlar oluyor.

Yılın 8 ayı kar tabakası

Geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve zor durumda kalan insanlar çalışmayı bırakmıyorlar. Ülkenin bazı bölgelerinde yılın 8 ayı kalan kar tabakası hayvancılıkla uğraşan aileleri ciddi sıkıntılara sokabiliyor. Soğukla başa çıkmaya çalışan canlıların olduğu bir ülke diyebiliriz.

Her Çocuk Eğitimi Sever!

Öğrenme heyecanının verdiği sıcaklıkla eğitime koşan çocuklar, soğuktan en fazla etkilenenler… Bazen bir kelime öğrenebilmek için saatlerce yürümek zorunda kalan çekik gözlü yağız delikanlılar eğitimleri için dondurucu soğuklara göğüs geriyorlar.

ZhengHe-GaleriV1
ÇinTarihi

Kolomb’dan 50 yıl önce Amerika kıtasına ulaşan, Çinli Müslüman Amiral Zheng He

Kolomb’dan 50 yıl önce Amerika kıtasına ulaşan, Endonezya’da  İslâm’ın yayılmasında büyük emeği olan Çin tarihinin en büyük Amirali Zheng He,  317 yelkenlisi ve 30 bin kişilik mürettebatıyla hac vazifesini gerçekleştirdi.

Cidde limanı Çin flamalı, kuğular gibi süzülen muhteşem yelkenliler ile süslendi. Çocukluğundan beri dedelerinden dinlediği ve rüyalarını süsleyen hac-umre vazifesini ifa etmek onun için bütün keşiflerinden daha kıymetliydi.

Batı Denizlerinin Amirali Zheng He Kimdir?

1371 yılında Yunnan eyaletinde doğdu, asıl adı Ma He idi. Babası ve dedesi Moğol Yuan Hanedanının müslüman liderlerindendi. Ming hanedanı hükümdarlığı ele geçirince, Ma He, İmparatorun oğullarından Prens Zhu Di’ye köle olarak verildi. Ma He, prensin hizmetinde başarı kazanıp, kısa bir sürede güvenini sağlayınca, en yakın danışmanı oldu. Prens, Ma He’nin ismini Zheng He olarak değiştirerek toplum içerisinde onurlandırıp, saygı kazanmasını sağladı, kendisi de Çin İmparatoru oldu ve Zheng He’yi ticaret filosunun komutanlığına atadı.

Hac Yolculuğu

15.Asrın ilk çeyreği… Osmanlı Devleti’nin Timur gailesi sebebiyle ayağının sürçtüğü Fetret Dönemi ile İkinci Sultan Murad Dönemi arası bir zaman dilimi. Mütevazı Cidde limanı açıkları belki de o zamana kadar hiç görmediği derecede kalabalık bir filoyu ağırlıyor.

317 civarında yelkenli, yaklaşık 30 bin kişilik mürettebatıyla deniz yüzeyini baştan başa kaplamış. Sahile koşuşturanlar; Çin flamalı, kuğular gibi süzülen muhteşem yelkenlilerin dalgalandırdığı denizi ve bu harikulade manzarayı seyrediyor.

Çin tarihi kayıtlarına göre, amiral gemisinden uzun boylu, iri cüsseli, keskin yüz hatlarına, uzun ve sarkık kulak memelerine sahip, kaplan gibi çevik ve hızlı, gür sesli, sevimli ve nüktedan bir insan, cesur bir asker olarak nitelendirilen resmi üniformalı bir şahıs iniyor. İmparatoru ona Zheng He ve “Batı Denizlerinin Amirali” ünvanını vermiş. Her ne kadar Çin donanmasının şanlı bir amirali ve bu dev filonun kumandanı ise de, aslen Çinli değildir.

Amiral, çocukluğu boyunca dedesiyle babasının mukaddes hac yolculuklarıyla ilgili hatıralarını dinleyerek büyümüştür. İşte şimdi sıra ondadır. Hayatının rüyası gerçekleşmek üzeredir. O, artık dünyanın en mutlu insanlarından birisidir. Hac vazifesini yerine getirdikten sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’i, şehrinde, yani Medine-i Münevvere’de ziyaret eder. Ve geldiği gibi gider.

Çin Seddi’nin devamı gibi büyük inşaat projelerini finanse etti ve mucitliği destekledi

Çinliler 14. yüzyılda Moğolları ülkeden atıp Ming Hanedanlığını (1368-1644) kurduklarında, çok etkin bir deniz filosuna ve geniş bir ticaret ağına sahip oldular. Ming dönemi zirvesine, savaşçı Prens Zhu Di’nin 1402’de tahtı bir darbeyle ele geçirmesinden sonra ulaştı. İmparator Zhu Di tercihini, zenginliği ve büyümeyi ticarette gören hadımlardan yana kullandı ve isyan ettiğinde sağ kolu olan müslüman hadım Zheng He’yi ticaret filosunun komutanlığına atadı. Çin seddinin devamı gibi büyük inşaat projelerini finanse etti ve mucitliği destekledi. Bir değişim havası yaratmak için başkenti Nanjing’den Pekin’e taşıdı ve yasak şehri kurdu. Ülkedeki tüm bilgi birikimini toparlamak için 11,000 ciltlik bir ansiklopedi hazırlattı. Devasa bir donanma yapılması için emir verdi.

Kaşif Amiral Zheng He (1371–1433), dev boyuttaki  gemileriyle birlikte Malezya’daki bir tapınakta resmedilmiş.

Zheng He ticaret filosu komutanlığına atandıktan sonra hayallerini gerçekleştirmek için ülkenin en iyi 20,000 zanaatkarına yalnızca gemiler değil, onları inşa edecek kuru havuzları da hazırlattı. Avrupalıların, 1495 yılına kadar kullanmadıkları kuru havuzları, Çin 600 yıldır kullanıyordu. Gemi denize indirilmeye hazır hale gelince havuz su ile dolduruluyor ve geminin yüzerek Yangzi Nehri’ne indirilmesi sağlanıyordu.

87 yıl sonra Atlas Okyanusunu aşıp Amerikayı keşfeden Kolomb’un en büyük gemisi kayık gibi kalacaktı

Günümüzden 6 yy. önce Çin ticaret filosu Çin denizini geçti, Hint Okyanusu’nda Seylan adasında, Arabistan yarımadasında ve Doğu Afrika kıyılarında ticaret yaptı. Ticaret filosu, Junk adı verilen dokuz dev boyuttaki yelkenli hazine gemisi ve onlara eşlik eden düzinelerce malzeme gemisi, su tankerleri, erzak gemileri, askerleri ve atları taşıyan gemiler ve filoyu koruyan Fuchuan savaş gemilerinden oluşuyordu.  Filoda 28,000 denizci ve asker görev alıyordu. 87 yıl sonra Atlas Okyanusunu aşıp Amerikayı keşfeden Kolomb’un en büyük gemisi Santa Maria, 90 kişilik mürettebatı, 17 metre uzunluğu ve 9 metre genişliğiyle bunların yanında kayık irisi gibi kalacaktı. Çin donanmasının bir başka benzersiz özelliği tamamen kendi kendine yetebilmesiydi. Tanker gemiler çok ihtiyaç duyulan suyu temin ediyor, büyükbaş hayvanların beslendiği gemiler müretebatın et ihtiyacını karşılıyordu. O döneme kadar uzun gemi yolculuklarının en önemli sorunlarından biri kuru gıda ile beslenen tayfaların C vitamini eksikliğinden iskorbüt hastalığına yakalanmasıydı. Çözüm olarak erzak gemilerinin bazılarında soya fasülyesi yetiştiriliyordu. Soya hem C vitamini açısından zengin hem de küçük bir alanda çok miktarda yetiştirilebiliyordu. Bu soruna Avrupa 350 yıl daha, kaptan Cook’un seyahatlerine kadar, çözüm bulamayacaktı.

Manyetik pusulayı, ilk kez büyük denizci Zheng He, Hint Okyanusu’nda denizde ilerleyebilmek için kullandı

1962 yılında Nanjing’de Ming tersanelerinden birinde yapılan kazılarda 11 metre uzunluğunda gemi iskeleti ahşabına rastlandı. Yapılan tersine mühendislikle bu uzunlukta bir yapı elemanı olan bir geminin boyunun yaklaşık 152 metre olabileceği ortaya çıktı. 1973 yılında yapılan başka bir kazıda ise 1270 tarihinde batmış bir gemi enkazı incelendi. Batık geminin 13 su geçirmez bölmesinin olduğu ve bu bölmelerde çoğu Doğu Afrika’dan getirilmekte olan egzotik baharatlar, istridye kabukları ve güzel kokulu ağaçlar bulunduğu görüldü.

Song Hanedanlığı sırasında icat edilmiş manyetik pusulayı, ilk kez büyük denizci Zheng He, Hint Okyanusu’nda denizde ilerleyebilmek için kullandı.

Su geçirmez bölmeleri ve etkin dört kenarlı yelken teknolojisiyle rüzgara karşı seyretme becerisi de geliştirmiş Çinliler, gemi teknolojisinde ilerleyen yüzyıllarda da batının önünde oldular. Yelkenlerini aralarına yerleştirdikleri esnek ağaçlar ile pançur gibi hızla toplayıp açabiliyorlardı.

Endonezya’da İslam bugün bu kadar yayılmış ve tanınıyorsa Amiral Zheng He sayesinde olmuştur.

Zhenge He müslüman olduğu için gittiği yerlede İslam’ın tanınmasında da öncülük etmiş ve bölge sakinlerinin kalplerini feth etmiş bir amiraldi.

Endonezya’nın dini lideri ve İslam Alimi Hamka (1908 – 1981) şöyle diyor; “Endonezya’da İslam bugün bu kadar yayılmış ve tanınıyorsa Amiral Zheng He sayesinde olmuştur. Onun mürettabatının çoğu Müslümandı ve imar işlerinde Müslümanlar çok çalıştı. Camiler yaptılar, depolar yaptılar, ambarlar kurdular.”

Endonezyalı bilim adamı Slamet Muljana’da Zheng He’nin Endonezya kıyılarına çıkarak halka İslamı anlattığını ve hizmetlerde bulunarak onların kaplerini kazandığını yazar, İslam’ın ve Çince’nin yayılmasında büyük emeği geçtiğini vurgular.

Çinli tarihçi Li Ton Cai, kitabında ‘Endonezya – Efsaneler ve Gerçekler’ de şöyle yazar: “1430 yılında, Zheng He başarıyla Huiler arasında İslam’ın temellerini kurmuş. 1434 yılında ölümünden sonra, Hacı Yan Ying Yu arkasındaki güç oldu Çinli Müslüman topluluklar İslam büyümüştür.”

İmparatorum ölümünden sonra deniz seferleri sekteye uğraması ile Amiral Zheng He İslamı yaymaya başladığı topraklara gidemez olmuş ve Zheng He’nin ölümünden sonrada bu toprakların İslamla olan bağlantısı tamamen kopmuş oldu. He’nin denizlerde olduğu yıllarda Çin denizlerine girmeye cesaret edemeyen İspanyollar ve Hollandalılar buralara musallat oldu ve halkın arasında İslamın yayılmasına darbe vurdular.

He tarafından yaptırılan pek çok cami zamanla ya yıkılmış yada budist tapınağına ve kiliselere çevrilmiş.

Zheng He, yaptığı deniz seferlerini ve bilgilerini yazmış daha sonraları bunlar kitaplaştırılmıştır yazdığı bazı eserler şimdi farklı ülkelerde müzelerde sergilenmekte. 1433’de yedinci seyahatinin sonuna doğru 62 yaşındaki Zheng He öldü ve cesedi aşığı olduğu deniz ile kucaklaştı.

He bir deniz adamı olduğu için öldüğünde cenazesi toprağa değil denize gömülmüştür ama yinede onun anısına yapılmış bir anıt mezar mevcuttur. Mezarının baş ucunda Çince ve Arapça olarak “Allah büyüktür” yazar.

Zheng He Amerika’ya Columbus’tan Önce Gitti

1763 yılında bulunan bir haritada Zheng He’nin arması vardı ve işin ilginç yanı harita da Amerika’da çizilmişti. Harita şuan inceleme altında olmasına rağmen Zheng He’nin Amerika’ya gittiği ve kıyılarına çıktığı tahmin ediliyor. Hatta Avusturalya’da da bulunduğu kabul edilmekte.

1418 yılında çizildiği var sayılan haritada ki A-me-ri-ca (今名北亞墨利加) yazısı ise haritanın daha sonra tekrar elden geçtiğini gösteriyor

1421 adlı eserinde tarihçi Gavin Menzies Antillerin haritada gösterilmesinin bu bölgenin Kristof Kolomb’dan önce Çinli Amiral Zheng He komutasındaki donanma tarafından keşfedildiğini iddia eder.

Zheng He’nin Amerika’ya gittiğinin bazı delilerinin ise kıtaya ayak basan ilk Avrupalıların bazı yerli kabilelerinin elide eskimiş ipeğe ve Çin paralarına rastlamış olmaları gösterilmektedir. Amerika kıyılarını gezen bazı kaşifler ise küçük bir kaç kıyı köyünde Çince olarak “Hoş geldiniz ve Selamunaleykum” şeklinde karşılandıklarını söylemiş olmalarını göstermektedir.

Avrupalı bazı keşif öncülerinin küçük ada topluluklarında ki yerlilerden kendilerine “selamunaleykum” diyenleri acımasızca katlettiklerini yazdıkları tarihte geçen bir acı gerçek olarak önümüzde duruyor.

Çin Kültürüne Katkıları

1414 yılında Çin İmparatoru, incileri ve değerli taşlarıyla meşhur Basra körfezi girişinde İran’a bağlı Hürmüz adasına gidilmesini istedi. Zgeng He dönüşte İmparatora bir çift zürafa getirdi. Zürafalar Nanjing’e geldiğinde imparatorun danışmanları, ilk kez gördükleri zürafayı bir çift boynuzlarına rağmen fevkalade barış ve zenginliğin sembolü olan efsanevi tek boynuzlu at (unicorn) ile ilişkilendirdiler. Deniz filosunun tüccarlarının beraberlerinde getirdikleri ve imparatorun ayaklarının önüne serilen hazineler zenginliğin kanıtıydı. Zheng He, bir sonraki seferini doğrudan Doğu Afrika’ya yaptı. Bu seyahat sonunda Somali’den aslan, leopar, devekuşu, zebra gibi egzotik hayvanlar ve Çin atlarından daha atik olduğu anlaşılan Arap atları ile Arap dünyasından aldığı tıbbi tedavi  yönetmlerini de Çin’e götürdü.

Seferlerin Sebep ve Sonuçları

Çinlileri bu deniz seferlerine iten asıl neden ise Moğolların karadan İpek Yolunu Çinlilere kapatmış olmalarıydı. Çinliler bu nedenle su yolarını kullanmakta ustalaşmıştı.

İpek, porselen ve lake kaplı süs eşyalarıyla yüklü Çin gemileri Hindistan sahillerindeki limanları ziyaret ederek, taşıdıkları değerli eşyaları buralarda Arap ve Hint tacirlerle değişip, Çin Kraliyet sarayı tarafından talep edilen fildişi, baharat, ilaç ve incileri alıyorlardı.

Bu ticaret filolarıyla 1403 den 1433 e kadar yedi sefer yapıldı. Bu ziyaretler sonucunda Taiwan’dan İnra sahillerine kadar birçok yerde Çin İmparatorluğunun denetiminde ticaret noktaları oluşturuldu. Bütün bunlar ilk Avrupalılar Afrika’nın Ümit Burnunu dolaşıp da Hint Okyanusunu keşfetmesinden 83 yıl önce oluyordu. Denizciliğe ait teknolojinin tek lideri ve sayısız başka icadın da sahibi olarak Çinliler etkilerini Hindistan ve Afrika’nın ötesine taşıma konumuna gelmişlerdi. Tarihin dönüm noktalarından birisi burada oluştu. Çin İmparatorları denizciliğe yaptıkları büyük yatırımlarına devam etselerdi, Portekiz, İspanya, Danimarka ve İngiltere yerine dünyayı onlar kolonize edecektiler. Portekizlilerin ve sonrasında İngilizlerin Çin kıyılarında limanlar kurması mümkün olmayacaktı.

Özet

Ölene kadar yedi sefere çıkan He, hazine filosunun son yolculuğunda Hürmüz’den dönerken 1433 yılında vefat etmiştir. Her ne kadar Çin’de bir mezarı olsa da bu mezar boştur, diğer ünlü amiraller gibi denize gömülmüştür.

1405 ve 1433 yılları arasında, Ming hükümet yedi deniz seferleri için sponsor oldu. İmparator Yonglo, denizlerde ticareti geliştirmek ve Çin egemenliğini sağlamak için He komutasında ki Çin filolarını kullandığı biliniyor.

Dev bir filoyu kontrol eden Zheng He’nin komutasında 317 gemi ve 28 bin kişilik bir askeri güç bulunuyordu.

500 kadar noktaya gittiği tahmin edilen Zheng He’nin filoları Arabistan , Doğu Afrika , Hindistan , Malay Takımadaları ve Tayland (denilen zaman Siam)’dan Çin için yenilik sayılabilecek devekuşu, zebralar, deve, fildişi ve zürafalar getirmiştir.

Hedeflerine ulaşmak için çok iyi bir diplomasi yürüten Zheng He’ye çağdaşları tarafından “Kaplan gibi” yakıştırması yapılmıştır.

Zheng’nin kendisi ise seyahatleri hakkında şunları yazdı:

Biz 100.000 Li yol aldık (Li= 50.000 kilometre veya 30.000 mil) ve muazzam sularda dalgaların gökyüzüne dağlar gibi yükseldiği anlara şahit olduk.

Dev dalgalı okyanusu izledik gözlerinde barbar bir mavilik olan uzaklara yelken açtık bulutlar ayaklarımızın altında yol oldu.

Bu  tablet Zheng He tarafından Fujian’a 1432’de dikildi.

Mesaj Göner
merhaba nasılsınız
ARİF DERNEĞİ
Merhaba, size yardımcı olabilmemiz için bize mesaj atmanız yeterli. İyi günler dileriz :)