logotype
Bağış Yap

Kategori: Moğolistan

MogolistandaNelerOluyor-GaleriV2
BlogGüncel FaaliyetlerKültürelMoğolistan

Moğolistan’da Neler Oluyor?

Moğolistan’ın yüz ölçümü Türkiye’nin iki buçuk katı olmasına rağmen kullanım alanı çok azdır.

Moğolistan’ın yüz ölçümü 1.564.000 km² iken Moğolistan’ın içinde bulunan Gobi çölünün yüz ölçümü 1.295.000 km² dir. Bu da Moğolistan da bulunan yaşam alanını kısıtlamaktadır.

Moğolistan’da nüfusun çoğunluğu nerede yaşamaktadır?

Moğolistan da yaşayan yaklaşık 3,3 milyon insan vardır ve yüz ölçümüne göre dünyanın en seyrek nüfuslu ülkeleri arasında yer almaktadır. Ülkenin yarıdan fazlası çöl olmasından dolayı bu nüfusun neredeyse yarısı, ülkenin başkenti olan Ulanbatur da yaşamaktadır.

Dünyanın en soğuk yerleri arasında bulunan Moğolistan’da Kış aylarında sıcaklık -50 dereceye kadar inmektedir.

Moğolistan, aşırı karasal iklime sahiptir. Kışları, soğuk ve uzun sürerken, yazları sıcak olmasına rağmen kısa sürmektedir. Kış, Kasım’dan Nisan ayı sonlarına, bahar ise Mayıs’tan Haziran’a kadar sürer. Mayıs ayında ortalama sıcaklık 6°C dir. Bu dönemde, genellikle bulutsuz ve açık gökyüzü ile rüzgârlı ve kuru hava hakimdir.

Bir adresi bulmak bu kadar zor olamaz.

Uçsuz bucaksız bozkır alanlarına ev sahipliği yapan Moğolistan’da adres tarifi ise şöyle oluyor; şu iki dağı görüyor musunuz? O iki dağın arasından geçtikten sonra sağınızda bir nehir göreceksiniz o nehri takip edin karşınıza koyun sürüleri çıkacak o sürüleri geçtikten sonra istediğiniz yere varacaksınız.

Moğolistan’da yaşayan insanların çoğu Budist’tir.

Moğolistan’da din olarak ülkenin yarısı Budizm’e inanmaktadır. Geri kalanlar ise Moğol Şamanizm’i ve Hristiyanlığa inanılmaktadır. Müslüman kesimin çoğunluğunu ise Kazak Müslümanları oluşturmaktadır. Bunun oranı ise sadece %3’tür.

Moğolistan’da halkın çoğu uçsuz bucaksız bozkırın ortasında derin bir sessizliğin içinde geleneksel çadırlarda yaşamaktadır.

Moğolistan nüfusunun %39’u geleneksel yaşam tarzı olan ve kanvastan yapılan  “GER” dedikleri çadırlarda göçebe olarak yaşamaktadır.  Ger, Orta Asya bozkırlarında birkaç değişik türde göçebe grup tarafından konut olarak kullanılan deri ya da keçe ile kaplanmış taşınabilir, yuvarlak bir çadırdır.

Moğolistan’da bina yapılabilmeniz için kış ayının bitmesini beklemek zorundasınız…

Kış ayının çok uzun sürmesinden dolayı Moğolistan’da bina yapmak oldukça zordur. Bir bina için sadece 4 ayınız vardır.

Moğolistan’da uzun kışlar tarım için uygun şartları sağlamamakta ve insanların tek geçim kaynağı hayvancılıktır.

Moğolistan oldukça az ekilebilir arazi içerir, çünkü alanı büyük ölçüde çimenli bozkırlarla kaplıdır, kuzeyde ve batıda dağlarla, güneyde de Gobi Çölünü içermektedir. Yüksek rakım, sıcaklıktaki aşırı dalgalanma, uzun kışlar ve düşük yağış, tarımsal gelişme için sınırlı potansiyel sağlar.

 Bozkırın o soğuk yüzünde ektiğiniz bir ürünün büyümesi için sadece 100 gününüz var.

Ekmiş olduğunuz bir ürünün büyüme mevsimi 100 günü geçmemektedir. Çünkü mevsim şartları size sadece bu kadar gün sunmaktadır.

Atlar, Moğolistan halkı için hala vazgeçilmezler arasındadır. Atların hem etinden hem de sütünden faydalanmaya devam etmektedirler.

Moğolistan’da göçebe ailelerin, 200 kadar ata sahip olması hayatın normali ve bu coğrafyada kırsal alanda yetişen çocuklar daha 3-5 yaşlarındayken ata binmeyi öğreniyorlar. Kırsal alanda doğayla ve hayvanlarla iç içe bir yaşam süren aileler, sığır, deve, keçi ve koyun da besliyorlar. Fakat at, Moğolistan’ın en önemli simgelerinden biri.

Orta Asya insanın neden bu kadar sağlıklı olduğunu hiç düşündünüz mü?

Kımız, Orta Asya’nın en çok bilinen ve sıkça tüketilen milli içeceğidir. Kısrak sütünden elde edilir ve kısrak sütünün mayalanmasıyla oluşur. Kımızın faydaları saymakla bitmez. Kımız; bağırsaklardaki yüksek asitleri dengeler ve bağırsaklarda oluşan mikroorganizmaları en sağlıklı hale getirir. Asırlardan beri tüketilen kımızın, protein bakımından da yüksek olması, tercih edilme nedenleri arasında yer alır. Sindirimi kolaylaştırdığı için Eski Türkler’den günümüze kadar değerini korumuştur. Ayrıca akciğer kanseri oranın azaltır ve solunum yolu rahatsızlıklarında tüketildiğinde, daha rahat nefes almanızı sağlar.

Moğolistan’da insanlar özel misafirlerine ahırda beslemiş oldukları atı ikram etmektedirler.

Orta Asya’da normal zamanların dışında özellikle baharın gelişiyle birlikte at kesme geleneği, bu işin en doruk noktasını oluşturuyor. İlkbahar mevsiminde atlar kesilip etkinlikler düzenleniyor. Baharın gelişine atlar kurban ediliyor. Bu atlar kendileri için ve misafirlerine ikram etmek üzere özel olarak yetiştiriliyor.

At etinin diğer etlerden daha çok enerji ve kalori sağladığı gerçeği at etini yiyenler tarafından ortaya konuluyor. Özellikle sert kışlara maruz kalan insanlar için at etinin bünyeyi sıcak tuttuğu belirtiliyor.

Bozkırda bir çocuğun yetişkin olabilmesi için öncelikle bir atı ustaca kullanabilmesi gerekmektedir. Eğer atı tutup ustaca kullanabiliyorsa, o çocuk yetişkin oluyor.

Huvs gölünde buzların arasında donup kalmış gemiler sıcak günlerin gelmesini bekliyorlar.

Huvs gölü yılın dört ayı dışında tamamen donuyor, Hatgal’daki limanda gölün tüm gemileri, buzların arasında, sıcak günlerin gelmesini bekliyor. Buzların erimesi temmuzda ancak bitmiş oluyor.

BozkirdaKis-OneCikan
BlogGüncel FaaliyetlerKültürelMoğolistan

Bozkır Üzerindeki Kış

Dünya üzerindeki 7 farklı kıtada birbirinden farklı iklimler ve hayatlar yaşanıyor. Libya’da insanlar aşırı sıcakla boğuşurken, Moğolistan’da soğuktan donma noktasına geliyor. Biz, her ne kadar mevsimler son yıllarda değişse de dört mevsimin yaşandığı ender ülkelerden birisiyiz. Güneşi de görüyoruz, karı da yağmuru da… Gerçekten de şanslıyız. Bir düşünsenize sürekli soğuk ya da çoğu zaman karlı olan bir ülkede yaşadığınızı.

Yıl boyunca buzlarla kaplı olan bu bölgelerde, hava sıcaklığı nadiren sıfırın üzerine çıkıyor.

İşte, dünyanın belli bölgeleri yılın büyük bölümünde ya çok soğuk ya da tamamen karla kaplı. Özellikle kuzey ve güney kutup bölgelerine yaklaştıkça soğuk hava etkisini gösteriyor. Kutup bölgeleri dünyanın en soğuk yerleri olarak bilinse de denize uzak olan iç kesimlerde de sert iklim koşulları kendisini gösteriyor. Yıl boyunca buzlarla kaplı olan bu bölgelerde, hava sıcaklığı nadiren sıfırın üzerine çıkıyor

Mezar kazabilmek için toprağa ateş tutularak buzlar eritiliyor ve ancak bu şekilde toprak kazılabiliyor.

Moğolistan’da kışlar çok soğuk geçiyor, Ocak ayında sıcaklıklar -45 ° C’ye kadar düşebiliyor ve Ulanbatur rekorunu dünyanın en soğuk başkenti olarak tutuyor. Hatta Ulanbatur’da mezar kazmak için toprak ateşle eritiliyor. Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’da 1,3 milyon kişi yaşıyor. Yüzyıllara dayanan tarihiyle bu yerleşim yerinde Ocak ayı ortalaması -45°C oluyor.

Ulanbatur o denli soğuk bir şehir ki cenaze öncesinde mezar kazabilmek için toprağa ateş tutularak buzlar eritiliyor ve ancak bu şekilde toprak kazılabiliyor. Yardımsız kimsenin caddelerde yürüyemediğini düşünürseniz araba kullanmak araba çalıştırmak gibi şeyler kâbus gibi. Şehirde buzluk kullanmak isteyenler, terk edilmiş arabaların bagajlarını kullanıyor.

Ulanbatur’da sert iklim koşulları sebebiyle sebze ve meyve yetiştirmek bir hayli zor. Bu sebeple kentin mutfağını da et ağırlıklı yemekler oluşturuyor. Kurutulmuş et, sığır eti yiyorlar, mantıları meşhur ve Kımız içiyorlar.  Dışarı çıkmadan evvel önce, mutlaka yünlü ve kalın giysiler giyilmeli. Kaşmir çorapları, kazakları ve uzun iç çamaşırı, kışlık parkları, deri ve kürk botları.

Yollar kaygan olabilse de Moğolistan’da kışlık ulaşım çok azdır, çünkü az kar yağışı vardır.  Yağan kar daha sonra buz olmaktadır. Bir seferde 20 dakikadan fazla bir süre dışarıda yürümek soğuktan dolayı zor olabiliyor.

HotonTurkleri-OneCikan
BlogKültürelMoğolistanTarihi

Moğolistan’da Hoton Türkleri

Moğolistan’da, günümüze kadar ulaşabilen topluluklardan, Uygur Hoton Türk topluluğu, Moğolistan’ın batısında, özellikle bozkırlarla çevrili Uvs eyaletindeki, Tarialan ilçesinde yaşarlar. Uvs eyaleti, Rusya sınırındadır ve batısında Bayan Ölgi eyaleti; doğusunda da Zavhan eyaleti ve güneyinde de, Hovda eyaleti bulunmaktadır. Hoton Türk topluluğu, Moğolistan nüfusunun yaklaşık binde 3’ünü oluşturur. Moğolca’da Khoton etnik grubu olarak bilinen “Hoton Türkleri” Moğolistan coğrafyasında kaybolmaya yüz tutmuş Türk topluluklarından biridir.

HOTON ADI VE KÖKENİ

Hoton adı ve kökeni hakkında çok net bilgiler elimizde olmamakla beraber sahada ve kaynaklar üzerinde yapmış olduğumuz araştırmalarda “Hoton” adının aslında “Hatun” olduğu, Uygur Türklerine mensup olduklarını, Uygurlardan günümüze kalan Moğolistan sınırları içerisinde birkaç haneli Türk topluluğu olduklarını, Hoton topluluklarının yaşlıları tarafından sözlü olarak tarafımıza ifade edilmiştir. Hatun kelime anlamı olarak Türklerde, kadın, hanım, bayan anlamları taşıdığı bilinmektedir.

Cengiz Han mirasçıları tarafından Moğol olmayan toplulukların erkek sayısı 1000 olarak sınırlandırılmıştır. Bu durum Erkeklerin; binden fazla olan erkek nüfusun kılıçtan geçirilmesi veya Moğol orduları içinde savaşmamak ve askerlik yapmamak için hanım elbiseleri giymesine sebep olmuştur. Bu Türk topluluğuna bu hareketlerinden dolayı ad olarak üzerlerine yapıştığını ve daha sonra değişime uğrayarak 14. 16. yüzyıllarda Hatun olan isimlerinin, günümüze bu ismin değişerek “Hoton” olarak anıldığını belirtmişlerdir. Savaştan korktuklarından değil, ölüme meydan okuduklarından ve sadece Moğol saflarında savaşmak ve asker olmak istemediklerinden dolayı atalarının böyle bir yol seçtiklerini, Hoton yaşlıları ifade etmişlerdir. Hoton’lar, kendi nüfuslarının Moğolistan sınırları içinde yaklaşık olarak 15-20 bin olduğu iddiasında bulunmaktadırlar. Hotonlara dair verilen kısa bu malumattan sonra, Türk topluluğu Hoton diline ait kaydedilen birkaç kelimeyi de belirtelim.

Ata – Baba                    Empr – Koca-Karı

Ana – Anne                   Cilxa – Yılkı, At

Awşıhan – İhtiyar       Cirman – Yirmi

Ağan – Ağa                   İmpak – Genç

Bala- Çocuk                   Yakşi – Yahşi, eyi

Bar – Var                       Yan – Can, hayat

Ber – Ver                       Yenge – Yanak

Gurt – Peynir             Yer – Toprak, yer

Eger – abla            Yeple – Yaşamak

HOTON TÜRK’ÜNÜN BİR GÜNÜ

Hoton Türk’ünün bir günü… Sabah çok erkenden kalkarlar. Hep mesut ve neşeli, tehlike anında ise soğukkanlı ve aklı başında hareket ederler. Açık havada dolaşmayı çok severler. Çocuklar daha küçükken ata binmeyi, ok atmayı ve güreş tutmayı buluğ çağına gelmeden öğrenirler. Yorulacak kadar iş görmezler. İhtiyaçları azdır. Hiç acele ve telaş etmezler. Bir şey yapacaklarsa yarın derler, yarın dedikleri bir yıl sürebilir. Geçen her bir saatten azami zevk alırlar. Onlara heyecanlı mesajlar gelmez, televizyon izlemezler, gazeteleri de yoktur. Ne yetişilecek trenleri vardır, ne de geç kalınacak iş yerleri… Ne dar sokakları, sıkışık trafikleri, ne ödemesi gecikmiş banka kartları, ne de elektrik ve doğalgaz faturaları diye bir dertleri vardır. Sinir buhranı bilmedikleri bir şeydir. Batı toplumlarında olduğu gibi bazı ihtiyaçların, burada da olmasını ister misiniz denildiğinde, bu ihtiyaçlar başka memleketlerde iyi olabilir; fakat burada bizim bunlara ihtiyacımız yoktur. Biz böyle olduğumuz gibi mesuduz ve halimizden memnunuz derler. Hoton Türkleri, itibarlarına çok düşkündürler.

Bir atasözü der ki ; “muu amid yavsnaas ner turte-i sain ukh” (itibarlı ölmek itibarsız yaşamaktan daha iyidir),

bir diğer atasözü ise; “ner khugarsnaas yas khugar n’deer” (birinin gönlünü kıracağına bir kemik kır), der.

HOTON TÜRKLERİNDE AT

Hoton Türkleri, diğer Türk topluluklarında olduğu gibi At’a çok ehemmiyet verirler. Eski Türklerde olduğu gibi, Hoton Türklerinde de at yoldaştır, at arkadaştır, at kardeştir. Hoton Türkleri atı hem faydası, hem de güzelliği için severler. Her toplanmanın en mühim hadisesi at yarışlarıdır. Yeleleri ve kuyrukları dalgalanarak bir at sürüsünün yeşil ovalar üzerinde koşması onlar için en zevkli manzaradır. Tayların oynaşmasını seyretmek için erkek olsun, kadın olsun veya çocuk olsun her Hoton atını durdurur, seyre koyulur. Güzel bir at bir Hoton için bir şiirdir. İhtiyarlar gözleri parlayarak tanıdıkları atların kuvvetine, sür’atine, mukavemetine ve zekâsına dair hikâyeler anlatırlar. Meşhur atların hikâyeleri nesilden nesile naklolunur. Bu hikâyeler edebiyatı olmayan bir topluluğun folklordur. Hoton Türkleri, at’a hürmet eder ve ona fena muamele etmezler. Ona ağır yük vurmazlar. Hoton atlarının ayakları yere daha yakındır. Bir at’a veya köpeğe veya herhangi bir hayvana hiçbir zaman vurulmaz, eziyet edilmez; bu, bir dosta vurmak ve eziyet yapmak gibidir.

HOTON TÜRKLERİNDE MİSAFİR

Hoton Türklerinde, kim olursa olsun misafir daima iyi kabul görür. Ev sahibi nesi varsa misafirle memnuniyetle paylaşır; yiyeceğinin en iyisini, ger-çadırın en rahat yerini, sıcak sobanın en makbul köşesini ona ikram eder. Bir misafirin ger-çadıra girerken elindeki kırbacını dışarıda bırakması adettir. Kırbaçla içeri girmek hakaret sayılır. Otururken ateşe doğru ayak uzatmak aile, ocağına hakaret sayılır. Misafirin bağdaş kurup oturması lazımdır. Ev sahibi tarafından misafir en iyi yere oturtulur, dayanması için arkasına yastıklar konur ve sonra kımız veya çay ikram edilir. Eğer ev sahibi misafire ziyareti ile kendisine şeref vermiş olduğunu ifade etmek isterse, beyaz veya mavi bir ipek çevre üzerinde bir tas kımız ikram edilir. Gösteriş ve israfı hiç sevmezler. Genelde siyaset hiç konuşulmaz, siyasetle meşgul olmazlar. Ovalarında huzur ve sükûn içinde yaşarlar. Sık banyo yapmazlar, çok eskiden kalma bir itikat vardır.

İnanışlarında suyun kıt olduğundan olsa gerek. Balık pek sevmezler. Çocukları balık istediğinde bunu aile reisine hakaret sayarlar. Ev reisi çocuğuna niye ben sana et yedirmiyor muyum sen balık istiyorsun diye hiddetlenir. Büyük ölçüde beslenme alışkanlığını, et (koyun, keçi, sığır etleri) bolluğuyla belirleyici olmuştur. Nişastalı yemekler, pirinç, iştah açıcı ve hoş kokulu kökler, yeşillikler ve özellikle baş soğan, sarımsak ve patates için her geçen gün gelişen bir tat söz konusudur. Yazın süt çok bol olur. Kış için Hotonlar uzun süre dayanacak ürünler yaparlar. Bunlar arasında aruul (bir çeşit kurutulmuş küçük boyda ev peyniri), byaslag ve eezgü (ekşimiş sütten yapılan iki çeşit peynir), tsagan tos (sütün kaymağından yapılır) ve shar tos (eritilmiş tereyağı) vardır. Taze süt, ekseriyetle yağı alınmadan, çaya konarak içilir. Hoton Türkleri arasında bunlar çok üretilir ve tüketilir. Dikkat edilirse yedikleri ve içtiklerinin adı hep Moğolca olarak telaffuz edildi. Hatırlattığımızda iç çekerek, eski dilimizi kullanamaz olduk diye belirtirler.

HOTON TÜRKLERİNDE YAŞAM VE GİYİM KUŞAM

Moğolistan’da Hoton Türkleri, genelde hep geleneksel kıyafetleriyle dolaşırlar. Asırlardan beri, atalarından kalma, modası ve rengi değişmeyen bu kıyafetlerin, pek şekli de değişmez. Del-elbisenin boyu çizme ve ayakkabılarını kapatacak şekilde ve belleri kuşakla sıkıca bağlanmış kol kısımları elleri geçecek şekilde uzun, ayakkabı ve çizmelerin içi tüylü ve deri ’den yapılmış giysiler, soğuklardan koruyacak ve dayanıklı yaklaşık sekiz yüz yıldan beri bu giysilerin giyildiği rivayet edilir. Erkeklerin, kadınların ve çocukların, asil olsun avamdan olsun, elbiseleri hep aynıdır. At üzerinde hareketlerine mani olmamak için yandan yırtmaçlı bir del-entarinin altına pantolon ve gömlek giyerler. Erkekler ve evlenmemiş kızlar del-entariye ilaveten ceket, khurem, soğuk havalarda del’in-elbisenin üzerine giyilir. Erkekleri ise, bellerine ipek bir kuşak sararlar. Evli kadınlar del-entariyi bel kısmını boş bırakırlar.

Kalın deriden uzun çizmeler tercih edilir. Çizmelerin ucu sivri ve gökyüzüne doğru kıvrılmıştır. Bunun sebebini sorulduğunda, toprağa saygıdandır, derler. Ayakkabının özellikle çok temiz olmasına ehemmiyet verirler. Geleneksel botlar topuksuz ve uçları yukarı kalkıktır. Hoton Türklerinde moda hiç değişmez, bu sebeple bayram elbiseleri nesilden nesile intikal eder ve renkleri zaman geçtikçe daha güzel bir hal alır. Moğolistan’da Hoton Türklerinin dışında Kazaklar, Moğollar ve diğer kabileler hep aynı giysileri ve modelleri tercih ederler. Soğuklardan korunmak için olsa gerek. Yukarıda belirttiğimiz kıyafetler genelde kışın daha çok görülür. Yazları ise daha ince ve içinde rahat edebilecekleri giysiler tercih edilir.

HOTON TÜRKLERİNDE GER (ÇADIR-YURT-YUGAN)

Hoton Türkleri, Moğol coğrafyasında geleneksel kıyafetleri içinde kadın ve erkekleri rahatça dolaşırken görmek mümkündür. Türklerin Asya’daki nal izlerini doğanın cezbedici görüntülerini düşlettir insana, atların, develerin, koyunların ve göçebe kavimlerin özgürce dolaştıkları bu ülke, dünya da hiçbir yere benzemez. Hoton Türkleri, çok yufka yürekliler, insanlara yardımseverliğiyle bilinirler, zor doğa şartları ve çetin geçen yaşam biçimleri onları şüphesiz yardım sever ve yufka yürekli kılmıştır.Hoton Türklerinin, çok eskilerde geleneksel evi, bizim Anadolu’daki eski evlere benzeyen, saman ve çamurla yapılan alçak binalarda yaşadığı belirtilmekte olup,günümüzde ise, “ger” adını verdikleri çadırlarda özgürce yaşarlar.

Moğolların ve Hoton Türklerinin, ger adını verdikleri, ahşap iskeletli, keçe ve çadır bezinden, katlanabilir yuvarlak ger-çadırlarına güvenmişlerdir. Bunlar hafif, kurulması kolay, kışın sıcak ve yazın da esintiyi almak için kolaylıkla açılabilen ger-çadırlardır.

Ger’de Yaşam

Hoton Türkleri, bozkırda Ger adını verdikleri çadırlarda yaşarlar. Göçebe hayatın başkent dışında devam ettiği bozkırda, yaşamlarını devam ettirebilmek için mevsimsel göçe ihtiyaç duyulur. Bölgede bitki örtüsü orman türü değildir. Kara iklimi hâkim olup, yazların ve kışların sıcaklık farkı oldukça fazladır. Hoton Türklerinin çadırları (Ger)’ini, yüzyılların iklim şartları oluşturmuştur. Bunlar ahşap ince iskeletli, çapraz örülür, çadır bezi en az sekiz santimli keçeden muhkem açılıp kapanabilme özelliği olan hafif yuvarlak, üstü soba borusunun takılabileceği yazın sıcağa kışın soğuğa karşı dayanıklı tasarlanmıştır.

Ger-çadırlarında hayatın zaruri ihtiyaçları için lazım olan şeylerden başka bir şey bulunmadığı ve burada yaşayan insanların yiyecekleri çok basit olduğu için kadının işleri pek az zaman alır. Kışın kurutulmuş et ve patates ağırlıklı, yazın ise süt ve peynirden başka bir şey yemedikleri cihetle iş büsbütün azalır. Hoton Türklerinin en sevdiği şey kısrak sütünden yaptıkları Kımız’dır. Kımız, en çok tüketilen içkidir. Kımız yalnız harareti teskin etmekle kalmaz, açlığı da giderir. Kımız, kısrak sütünü bir tuluma doldurup birkaç gün güneşe asmakla yapılır. Sütü bir günde birkaç defa karıştırmak lazımdır. Ger- çadıra girişte masa üzerinde ağzı açık bir kapta Kımız, sürekli bulunur her içeri girişte kepçeyle karıştırılır.

Hoton Türklerinde Çay

Kımız dışında, Hoton Türklerinin, sevdiği bir şey de çaydır. Çay kaynar sütün içine atılır ve bir tutam tuz ile bir parça da tereyağı ilave edilir. İnsan alışırsa pek lezzetli bir şeydir. Tuhaftır ki, Hoton Türkleri, çayı tuzla pişirdikleri halde et yemeklerine asla tuz koymazlar. Ger-çadırların içi fevkalade derli topludur. Ger-çadır tabanı yerden 10-15 santim yüksektedir. Taban keçeyle kaplanmış olup, post ve minderler serilidir. Dışarıdaki gürültüler bu ger-çadırların içinden işitilmez. Kışın ortada bir kalın sacdan soba vardır ve ayrıca küçük de bir mangal bulundurulur. Ger-çadır önünde çakılı iki direk bulunur. Bu direklere atlar bağlanır. Gündüz daima eyerli iki at hazır bulunur. Hoton kadını ve erkeği veya çocuğu yüz adım ötedeki çadıra veya su kuyusuna bile gitmek için yürümez atın sırtına atlayıverirler.

Ger-çadırda diğer Türk boylarında olduğu gibi kapı eşiğine basılmaz, basılması uğursuzluk sayılır. Kapının eşiğine bilerek basan kişi ev sahibini çiğnemiş, ona hakaret etmiş sayılır. Ger-çadır kapıları genelde boyalı ve açık renk olur, mavi ve turkuaz rengi en çok benimsenen renktir. Ger-çadıra misafir olarak gelen bir yabancının ger-çadır kapısını çalması görgüsüzlük olarak algılanır. Misafir ev sahibine geldiğini bildirmek için “Nohoi hori” köpeği tut diye bağırır veya hızlı bir şekilde öksürür. Böylece gere-çadıra girebilmek için müsaade istediğini anlatmış olur. Dışarıdan ger-çadıra yemek davetine gelen misafirlerin içinde yaşça veya makamca büyük olan misafire bir bıçak verilir. Genelde misafir için statüsüne göre at, yak, yâda koyun kesilir. Bu misafir sofraya gelen etin kaburga kemiğini eline alır, sofrada bulunanlara birer parça et keserek ikram eder. Kemikte hiç et kalmaz, cebinden çıkardığı bir miktar kâğıt parayı bu kemiğe sararak ger-çadırın tahtasının arasına sıkıştırır bu evin sahibine katkı amacıyla yapılan kibarca bir yardımdır. Moğolistan’da demir para kullanılmamaktadır.

Ger(Çadır)’de Yerleşim

Yerleşim belirli kurallar içinde yapılıyor. Ger-çadırın kapısı, her zaman güneye, sert kuzey rüzgârlarından uzağa bakıyor. “Ger” ’in sol kanadı erkeklere ait. Kımız (airag) çalkalama torbası, eyer sehpası, bir yatak ve bir iki de erzak sandığı buradadır. Misafirler içeriye soldan girerler ve çadırın yarısını kat edip köşede kendilerine ayrılmış taburelere oturmadan önce genelde durup kımızı karıştırırlar. Çoğu “ger ”de beklenmedik misafirler için, içinde genelde peynir ile tuzlu ve sütlü Moğol çayı ya da votka olan bir misafir tabağı bulunur.Hoton Türkleri de diğer Türk topluluklarında olduğu gibi dokuz rakamı kutsaldır. Ayrıca salı gününü uğursuz sayarlar. Önemli işlerini salıya bırakmazlar. Salı günü uzun yolculuğa çıkmazlar. Salı günü ev süpürülmez. Salı günü önemli işlerine başlamazlar.

TÜRKLER VE MOĞOLLAR

Moğolistan, Türk tarihi ve kültürü açısından çok önemli ülkelerden biridir. Kadim Türk devletlerinin bu coğrafyada kurulmuş olması, Türk dili ve kültürüne ait yazıt, heykel ve kaya resimleri ile kültürel unsurların bulunuyor olması Moğolistan’ı Türk tarihi için önemli kılmaktadır.Türklerin tarih sahnesine ilk defa çıktığı en eski ata yurduna ve bilinen en eski yazılı kaynaklarına ev sahipliği yapan Moğolistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler tarih boyu hiç kesilmemiştir. Uçsuz bucaksız Moğolistan topraklarından da geçen ve Anadolu’ya kadar uzanan tarihi İpek Yolu, birbirinden mesafe olarak çok uzak bu iki kardeş ülke ve halklar arasındaki ilişkilerin devamına da vesile olmuştur. Bugün de bu ilişkiler aradaki mesafenin uzaklığına bakılmaksızın bütün sıcaklığı ile hala muhafaza edilmektedir.

Türk ve Moğol milletleri arasındaki tarihî ve kültürel bağlar, bilinen tarihin en eski dönemlerine kadar uzanmaktadır. Türk-Moğol siyasî birlikteliğinin bilinen ilk örneği Büyük Hun İmparatorluğu’dur. Kendilerine dair ilk bilgileri M.Ö. 4. Yüzyıla ait Çince kaynaklardan aldığımız Büyük Hun İmparatorluğu’nda Türk kökenli kabilelerin yanında önemli miktarda Moğol asıllı kabilenin de varlığını biliyoruz. Hatta meşhur Çin Seddi’nin ilk bölümleri M.Ö. 214 yılında Türk-Moğol siyasî birliğine yani Büyük Hun İmparatorluğu’na karşı inşa edilmeye başlanmıştır. Yine bu dönemde iki müttefik milletin birlikte oluşturduğu “Devlet Geleneği” ve “Bozkır Kültürü” de daha sonra kurulacak olan Avrupa Hunları, Göktürk ve Uygur Kağanlıkları’nın yanı sıra, Cengiz Han liderliğinde Moğol birliğinin sağlanması neticesinde ortaya çıkan Moğol İmparatorluğu ile devam edecektir.

Moğol Hükümranlığında

Moğollar bozkırın mirasını devraldılar. Hunların, Göktürklerin ve Uygurların kurduğu göçebe imparatorlukların mirasçısıydılar. Cengiz Han, İmparatorluğun merkezi olarak Hunların ve Göktürklerin Ötüken’ini seçmesi bir tesadüf olmasa gerek, Moğollar 13. Yüzyılda bozkır kavimlerinin birliğini sağladılar. Cengiz Han, öncelikle Moğolistan’daki kabileleri birleştirdi. Moğolların birleşmesiyle yetinmeyip imparatorluğa giden yolun açılması da gerekiyordu, Cengiz Han’ın Moğolların tek hâkimi haline gelmesini, ilk olarak Öngütlerce, istenmeyen ancak bunu başaramayan bu halklar, Moğollara katıldılar. Katılan belli başlı halklar ise, Naymanlar, Merkitler, Uygurlar, Tatarlar, Keraitler ve diğer Moğol kabileleri. Özellikle Uygurların katılımı, Cengiz Han, devletinin kaderini belirledi.

Harezm seferine çıkan Cengiz Han karşısında Türklerden kurulu ordular buldu. Bu ordular ve bağlı olduğu devletler Karahıtaylar, Harezmşahlar ve Kıpçaklar ortadan kaldırıldığında, Türk halkları kitleler halinde imparatorluğa katıldı. Türkler de aynen Moğollar gibi “yeryüzünde tek bir hükümdar” olması gerektiğine inanıyordu ve her iki halk yüzyıllardır ortak bir yaşam sürüyordu. Daha önceki İmparatorluklarda yönetenler Türklerdi, şimdi bu konumu Moğolların elde etmiş olması bir şey değiştirmiyordu. İki Türk boyu arasındaki mesafe, bir Türk boyuyla bir Moğol boyu arasındaki mesafeden çok daha fazla değildi. Mağlup edilen Türk halklarının, Cengiz Han devletini kendi devletleri gibi benimseyip Moğollarla birlikte seferden sefere koşmaları bunun kanıtıydı.

Eğer Cengiz Han, Karpatlar’dan Çin Seddi’ne uzanan bu engin coğrafyayı kolayca fethedebildiyse, bunu Türk-Moğol birleşmesine borçluydu. Bu birleşme öylesine güçlüdür ki, herkes bunların tek bir ulus olduğunu düşünmektedir. Öyle ki, o devrin tarihçilerinden Nasreddin Tüsi, “Moğollar bir Türk boyudur” diye yazıyor. Reşidüddin ise Moğollarla Türklerin aynı olmadığını, “aralarında birçok farklılık” olduğunu belirtiyor ama yinede Moğolları, “Türklerin bir sınıfı” sayıyor. Jean-Paul Roux, imparatorlukta bir Moğol’a karşılık yedi Türk oranının geçerli olabileceğini vurguluyor. Bu durum ordu içinde geçerliydi. Cengiz Han’ın savaşçılarının çoğu Türk’tü, Cengiz Han’ın ordu düzeni ve orduyu örgütleyişi, (Mo-tun), Mete Han’dan alınma idi. Cengiz Han, Göktürklerin de uyguladığı devlet ve ordu özelliklerini aynen devam ettirdi.

Sonuç

Moğolistan, Türk tarihi ve kültürü açısından çok önemli ülkelerden biridir. Tarihte kurulan Türk İmparatorlukları ve Türk devletlerinin bu coğrafyada kurulmuş olması; Türk dili ve kültürüne ait eserlerinin ve kültürel unsurların burada bulunuyor olması gibi sebepler, Moğolistan’ı Türkiye için çok önemli kılmaktadır. Ayrıca, bugün yine bu topraklarda yaşayan Türk kökenli toplulukların da hâlâ eski kültürel yaşamlarını sürdürüyor olmaları, eski Türk yaşamını araştırmaya çalışanlar için büyük bir nimet, Moğolistan coğrafyası ise günümüze kadar muhafaza ettiği eserlerle Türklük ve Türkler için araştırılmaya değer büyük bir fırsattır.

Hoton Türkleri, Moğolistan Türk kültür bölgesi halklarından olup, kaybolmaya yüz tutmuş Türk topluluklarındandır. Uygurlardan günümüze kadar varlığını devam ettirmiş olan nadir Türk topluluğudur. Şamanizm açısından da önemli kaynak niteliğinde bir Türk topluluğudur. Moğol topraklarında yaşamış eski göçebe toplulukların, yapılacak kazı ve araştırmalarda, yaşam biçimleri, tarih ve kültür mirasları arkeolojik kazı çalışmaları sonuçları ortaya konulduğunda şüphesiz Hun, Uygur, Göktük, Moğol kavim ve topluluklarının tarihi derinliği açığa çıktığında Hotun Türkleriyle ilgili karanlıkta kalmış bilgiler de gün yüzüne çıkacaktır.[/vc_column_text][/vc_column][vc_column width=”1/6″][/vc_column][/vc_row]

MogolistanSusuzluk-OneCikan
BlogKültürelMoğolistan

Moğolistan’da Su ve Suya Erişim

Su … İnsanlar yaklaşık iki yıldır başkentin batısında suya erişip onu korumak için kürek sallıyor. Khanunghanın’ın komşuları kuyudan yavaşça aşağı kısma iniyor. Hayatları Buzlaşmış toprak ve tortunun arasından çıkacak suya bağlı olan ailesi ve diğer üç kişi için suyu durduruyor. İstikrarlı ve sağlıklı bir kaynak tesis etmek Khanunghan’ın en büyük kaygısı.

Bu bölgede çok az hane borulanmış içme suyuna sahip. Çoğu aile kendi suyunu kendi çıkarmak zorunda. Kendilerine ait bir kuyu kazmaları ve kalıcı hale getirmeleri ya da genel hatta dahil olmak için istasyon kurmaları gerek.

“Biz sadece oturup hükümetin bize yardım etmesini bekleyemeyiz” diyor Khuangan. “Biz kendi hayatımızı devam ettirmekten sorumluyuz. Bunu çok iyi anlıyoruz. Fakat biz ne kadar çok çaba sarf edersek edelim hayat standartlarımızı çok fazla ileriye taşımak mümkün olmuyor.”

Daha Yaşanabilir Bir Hayat İçin Güvenli Su

Bu sıkıntı bütün taşra Moğolistan‘ın genel problemi, bu bölgedeki sadece 5 evden 1’i sağlıklı su erişimini sağlayabiliyor, kentsel alanlarda ise %62.  %5 ten daha az kırsal  ev yeterli sağlık önlemlerine sahip. Sonuç olarak her yıl 5 yaşın altında binlerce çocuk sık sık ishal oluyor ve yüzlercesi hepatit a ya yakalanıyor. Moğol ailelerin çoğunda, Aileye su getirme sorumluluğu çocukların omuzlarında. 2004 yılında yapılan bir Birleşmiş Milletler anketine göre her üç ülkeden birinde çocuklar suya ulaşmak için 3 yada 4 saat harcıyor.

Kış aylarında donmuş nehirlere ve kuyular için cesur olmalılar. Su bidonlarını uzun mesafeler boyunca çekmek zorundalar. Birçok çocuk bu günlük görevlerini yerine getirmek için okula gidemiyor fakat su taşıma işinin onlar ve aileleri için ne kadar önemli olduğunun farkındalar.

Dukha-OneCikan
KültürelMoğolistanTarihi

Moğolistan’da Dukha Türkleri

Geniş coğrafyasına rağmen seyrek nüfuslu bir ülke olan Moğolistan soğukla mücadele etmeyi biliyor. Şehirlerde yaşam biraz çileli olsa da kırsal kesimde insanlar doğayla iç içe… Ülkenin en küçük etnik grubunu oluşturan Dukha Türkleri’nin yaşam kaynağı ise çok ilginç: Ren geyikleri…

Yüz ölçümü Türkiye’nin iki katı olan ülkede sadece 3 milyon kişi yaşıyor. Nüfusun yarısı da dünyanın en soğuk başkenti olan Ulanbatur’da yaşamakta. Başkentte yaşayanlar şehrin stresi, hava kirliliği, trafikle boğuşurken, onlardan yaklaşık 1000 kilometre kuzeyde küçük bir topluluk, zorlu doğa şartlarında yaşam mücadelesi veriyor. Moğolistan’ın en küçük etnik topluluğu Dukha Türkleri…Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin olan Orhun Yazıtlarına ev sahipliği yapan Moğolistan, 600 kişilik Dukha Türklerinin de vatanı. Dukha Türkleri, ülkenin kuzeyindeki Huvsgul vilayetindeki Tsaagaannur’da yaşıyor. Vilayetin merkezi Mörön’ün girişinde, iki Ren geyiğinin bulunduğu bir tak sizi karşılıyor. 55 aileden oluşan 220 kişi taygalarda yaşamını sürdürüyor. Diğerleri ise kasabada yaşıyor. Hava sıcaklığı kış aylarında -30, -50 dereceleri buluyor. Ren geyiği yetiştiren ve onlarla birlikte yaşayan Dukha Türkleri’ne Moğolların verdiği isim ise geyik çobanı anlamındaki ‘Tsaatan’. Dukha Türkleri, Moğolistan’daki iki şamanist topluluktan biri. Unutulmaya yüz tutan Dukhacayı daha çok yaşlılar konuşuyor, gençler ise Moğolca konuşuyor. Dukha Türklerinin yaşam kaynağı Ren geyikleri. Sert kış koşullarına dayanıklı ren geyikleri onların yoldaşı olmuş. Ren geyiklerinden elde ettikleri ürünleri kullanıyorlar. Sütünden peynir yapıyorlar, boynuzlarından hediyelik eşya, derisinden de kışlık çizmeler… En son aşamada ise etini yiyorlar.

Dukha Türklerinin Bahar Umudu

Dukhalar, Ren geyiklerini turizmde de kullanıyor. Özellikle Avrupalı ve Amerikalı turistler taygalara gelerek, bir süre onların çadırlarında yaşıyor, geyik sağıyor. Yılda dört kez göç eden Dukha Türklerinin toplam bin 600 Ren geyiği bulunuyor. 100’den fazla Ren geyiğini iki veya üç kişi güdebiliyor. Dukha Türkleri, TİKA tarafından temin edilen 19 damızlık geyik sayesinde yeni bir geyik ırkı yetiştirecek. Tuva Özerk Cumhuriyeti’nden alınan geyiklerden 14’ü hamile. Altı ay sonra doğum yapacak olan geyikler, Dukha Türkleri’nin Ren geyiklerinin genetik kalitesinin artmasını da sağlayacak.

Rehber Büyükelçiden Tüyolar

Moğolistan’da görev yapan Türk Büyükelçi Murat Karagöz Dışişleri Bakanlığı’na girmeden önce, üniversite yıllarında turist rehberi olarak çalışmış. Karagöz, 2,5 yıllık rehberlik tecrübesini bugün diplomaside kullanıyor. Moğolistan’a gelen dostlarının rehberliğini bizzat kendisi yapıyor. Bir yılı aşkın süredir Moğolistan’da görev yapan Karagöz, her geçen gün ülkeye ve geleneklerine dair yeni şeyler öğrendiğini söylüyor.

Moğolistan’da Göçebe Hayata Tanık Olun

Karagöz, Orhun Yazıtları’nın, Gobi Çölü’nün, Karakurum Müzesi’nin ve Budizmin merkezlerinden biri olan Erdene Zuu Manastırı’nın görülmesi gereken yerlerden olduğunu söylüyor. Moğolistan’a gelenlerin mutlaka göçebe hayata tanık olmasını tavsiye eden Karagöz; ülkeyi gezmek için en az yedi ila 10 gün ayrılması gerektiğini anlatıyor. Ziyaret için favori zamanların Moğolistan bayramları olduğunu belirten Karagöz, “Gelenekleri gözlemlemeniz için iki bayram var. İlki şubat sonundaki Tsagaan Sar yani Beyaz Ay Bayramı ikincisi yaz aylarındaki Naadam Festivali… Festival güreş, okçuluk ve atçılık oyunlarından oluşuyor. Üç-dört gün sürüyor. Bütün Moğolistan ayaktadır o zaman. Stadyum büyüklüğünde bir sahaya bine yakın güreşçi çıkıyor. O güreşçilerin selamlama biçimleri, kıyafetleri, selamlama şarkıları, bunları yerinde görmeniz gerekir. Açılışında bir resmi geçit yapılıyor” diyor.

Dukhalarda Ne Yenir?

Sofrada mutlaka koyun eti bulunur. Tsagaan Sar’da sofranın değişmeyen zenginliği. Öne çıkan yemekleri mantıya benzeyen, kıyma yerine parça etle yapılan buuz ve çiğ böreğe benzeyen khuushuur. Kışın sütlü Moğol çayı içiliyor. Ancak, bu çayın içine tuz, hatta bazı yerlerde et ve tereyağı atılıyor. Yaz aylarında ise kısrak sütü kımız tüketiliyor.

Moğolistan’a Vizesiz Seyahat

Moğolistan’a 30 güne kadar olan ziyaretlerde vizeye ihtiyaç yok. THY, haftada üç kez uçuyor. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te teknik bir duruş yapılıyor. Türkiye’den yılda üç bin yolcu Moğolistan’a gidiyor. Bunların büyük çoğunluğunu Türkiye’de eğitim gören öğrenciler oluşturuyor. Özellikle haziran, temmuz, ağustos ve eylül ayları turizm amaçlı kullanılıyor.

0-OneCikan
KültürelMoğolistanTarihi

Mavi Göklerin Ülkesi, Moğolistan…

Moğolistan; Türk kültürü açısından son derece önemli bir ülke. Türkçenin bilinen ilk yazılı belgelerini, diğer bir ifadeyle Orhun Yazıtlarını barındıran bu coğrafya, tarih boyunca çeşitli Türk devletlerine de ev sahipliği yapmış olması dolayısıyla apayrı bir yere sahip. Esasında Türkler, Koreliler, Mançu/Tunguzlar ve de Japonlar gibi bir Altay halkı olan veya olduğu düşünülen ve Ana Altay dilinden kopan/koptuğu düşünülen bir dili konuşan Moğollarla tarihi bağlarımız oldukça kuvvetli. Moğolistan’da yaşayan Proto-Moğolları ve Tunguzları; Türklerin kurduğu büyük Hun İmparatorluğu birleştirdi. Milattan önce 3. yüzyıldan itibaren bölge Türklerin hakimiyetine geçti. On üçüncü yüzyılın başına kadar; Büyük Hun İmparatorluğu, Göktürk, Uygur, Kara Kutay Devletleri hâkim oldu. Cengiz Han’ın birleştirip teşkilatlandırdığı kabilelerle, 1205’te Moğolistan’da ilk Moğol Devleti kuruldu. Cengiz Han, 1227’de ölünce Moğol İmparatorluğu oğulları arasında bölüşüldü.

Asya’nın doğusunda bulunan Moğolistan, dünyanın en seyrek nüfuslu ülkesidir 1,5 milyon metrekarelik yüzölçümüyle Türkiye’nin iki katı toprağa sahip olsa da nüfusu Türkiye’nin yüzde 4’ü kadardır. Başkent dışında kalan topraklarda kilometrekareye yalnızca bir kişi düşüyor. Kuzeyde Rusya; güneyde, batıda ve doğuda Çin Halk Cumhuriyeti ile komşu.Ülkenin toplam nüfusu yaklaşık üç milyon. Üç milyonluk bu nüfusun %96’sı kadarını Moğollar, %4’ünü ise Kazaklar ve diğer bazı halklar oluşturuyor. Yarı-başkanlık sistemi ile yönetilen ülkenin resmi dili Moğolca ve bu dili yazmak için Klasik Moğol yazısından ziyade daha çok Moğolca için özelleştirilmiş olan Kiril alfabesi tercih ediliyor. Ülkenin para birimi tuğrik’dir.

2010 yılı istatistiklerine göre ülkedeki insanların yaklaşık 150.000-200.000 Müslüman’ın bulunduğu tahmin edilmektedir ki, bu da toplam nüfusun yaklaşık %5’ine tekabül etmektedir. Ülkedeki Müslümanların çoğunu Kazaklar ve Hoton Türkleri oluşturmakta olup bu insanlarda Moğolistan’ın doğusunda yoğunlaşmaktadır. Geri kalan ise %53’ü Budizm’e, %39’u herhangi bir dini inanç taşımıyor. %3’ü ise Hristiyanlık ve Şamanizm’e bağlı. Nüfusun yaklaşık %40ı konar-göçer ve hayvancılıkla uğraşıyor. 1990 yılında Sovyetler Birliğindenayrılarak bağımsızlığını kazanan Moğolistan’ın hiçbir deniz veya okyanus ile bağlantısı yoktur ve neredeyse tamamı verimsiz bozkırlarla, çöllerle çevrili durumdadır. Meşhur Gobi Çölü de Moğolistan sınırları içerisinde yer almaktadır. Moğolistan’ın Güneyinde bulunan yarı kurak Gobi çölü ülke topraklarının yaklaşık üçte ikisini kaplamaktadır. Ekilebilir, tarıma elverişli, verimli arazi ise yok denecek kadar azdır. Ülkenin başkenti Ulan Batur’dur ve ülke nüfusunun %45’i burada yaşamaktadır. Ulan Batur kurak ve verimsiz bozkırdan, yer yer debisi düşük ırmaklardan ve çölümsü arazilerden oluşuyor. Bu da ülkede tarımın gelişmemesinin bir numaralı sebebi olarak görülüyor. Türkiye ile arasında +5 saatlik bir zaman farkı var.

Moğolistan karasal iklime sahip bir ülke. Eksi 50 dereceyi bulan hava sıcaklığıyla dünyanın en soğuk ülkeler arasında yer almaktadır. Sıcaklık değişmeleri hayli dengesiz ve düzensizdir. Bir gün, gün içi sıcaklık 32 derece iken ertesi gün aniden 10 dereceye kadar düşebiliyor. Bu bakımdan, özellikle mevsim geçişlerinde her koşula hazırlıklı olmakta fayda var. Ülkede yeşil alan miktarının son derece azdır.

Moğolistan denilince akla gelen unsurlardan biri de geleneksel Moğol çadırıdır. Moğolların ger veya Türkçe kökenli yurt şeklinde adlandırdıkları bu çadırlarda yaşamlarını sürdürmektedirler. Ülke genelinde oldukça yaygın olan ve özellikle kırsal bölgelerde bulunmaktadır. Hayvanlarını otlatanlar, inşaatlarda çalışanlar da yine geçici konaklama yerleri olarak bu çadırları tercih ediyor. Bezlerle kaplanmış keçeden oluşan çadırın ortasında bir soba, etrafında yataklar ve güneş ışığının içeriye girmesini sağlayan çadırın tam ortasında, bir pencere işlevi gören, Kırgızların da tündük olarak tabir ettiği bir bölme, ahşap direkler ve ufak bir giriş kapısı vardırGerlerin kumaşları beyaz, kapıları ise daha çok turuncu renktedir. Moğolistan’da hala ata çok değer verilir. Özel misafirleri için at besleyip onu ikram ederler. Bir erkek çocuğun yetişkin olabilmesi için ata binebilmesi ve onu ustaca kullanabilmesi gerekmektedir.

Mesaj Göner
merhaba nasılsınız
ARİF DERNEĞİ
Merhaba, size yardımcı olabilmemiz için bize mesaj atmanız yeterli. İyi günler dileriz :)